Ebu Dücane

(ra), sabah namazlarını

Rasûlûllah

‘ın (sav) arkasında kılmayı âdet edinmişti.

Ancak

namaz

biter bitmez süratle camiden çıkar giderdi. Bu davranışı Rasûlullah’ın (sav) dikkatini çekmiş olacak ki bir gün Ebu Dücane’yi durdurdu ve “Ey Ebu Dücane, Allah’a ihtiyacın yok mudur ki dua etmeden çıkıp gidiyorsun.” buyurdu.

Ebu Dücane, “Allah’a olan ihtiyacım o kadar fazladır ki bir an bile Allah’ı unutmuyorum ya Rasûlallah!..” dedi.

Rasûlullah (sav) “O hâlde niçin namaz bitip Allah’a dua edinceye kadar bizimle kalmadan çekip gidiyorsun?” deyince Ebu Dücane, “Ya Rasûlallah, benim Yahudi bir komşum var, bahçesindeki hurma ağacının dalları evimin avlusuna sarkmış. Gece rüzgâr esince, hurmaları bahçeme düşmektedir. Küçük çocuklarım aç olarak uyanıp o hurmaları yemeden önce gidip onları topluyor ve sahibi olan Yahudi’ye veriyorum. Bir gün sabah namazından sonra eve biraz geç gidince, yeni uyanan bir çocuğumun o hurmalardan birini ağzına koyup çiğnediğini gördüm. Parmağımı ağzına sokup dışarı atmasını sağlayınca çocuk ağlamaya başladı. Ben de ona, ‘Allah’ın huzuruna Yahudi’nin hurmasını çalan bir hırsız olarak çıkmamdan utanmıyor musun ki hurmasını yiyorsun?’ dedim. Dolayısıyla bu durumun bir daha tekrarlanmaması için namazdan hemen sonra çıkıyorum.” dedi.

Duruma vakıf olan Hz. Ebu Bekir (ra), Yahudi’ye giderek hurma ağacını satın aldı. Ebu Dücane ve çocuklarına hediye etti.

Yahudi, Hz. Ebu Bekir’in (ra) ağacını satın almasının sebebini öğrenince bütün ailesini yanına alarak Rasûlullah’ın (as) huzuruna çıktı ve ailece Müslüman oldular.

Yahudi’yi Müslüman yapan şey nedir burada? Bir Müslüman’ın yaşayışı… Sözü değil, özü… İnandığı ile yaşadığının örtüşmesi… Hakk’a riayet etmesi, Hakk’ı olmayana göz dikmemesi… Haramdan ateşten kaçar gibi kaçması…

Biz Müslümanları Müslüman olmayanlardan ayıran asıl şey ne olmalı? Hâlimiz, yaşantımız, tavrımız, davranışımız, giyim kuşamımız değil midir? Söz bir yere kadar tesir eder ama dile gelen, hâle de yansırsa asıl etki o zaman ortaya çıkmaz mı?

Nitekim kal ile hâl örtüştüğü için İslam, kısa sürede kıtadan kıtaya yayılmamış mı?

Peki, günümüzde biz Müslümanların durumu nedir? Söze gelince hepimiz en âlâ Müslüman’ız; atınca mangalda kül bırakmıyoruz. Kendi gözümüzdeki merteğe bakmadan karşımızdakinin gözündeki çöpe odaklanıyoruz. Kendimiz pirüpak, karşımızdakiler nahak…

Ama kazın ayağı öyle değil, sorunun büyüğü bizde…

Biz tokluktan ölürken komşumuz yokluktan ölüyor.

Biz envai çeşit yemeği beğenmezken dünyanın bir köşesinde gıdasızlıktan kırılan insanlar var.

Biz her yıl mobilya, telefon, bilgisayar değiştirip bir giydiğimizi ikinci defa giymezken evine yiyecek götüremeyen babalar, evladına giydirecek elbise bulamayan anneler var yakınlarımızda…

Dünyadaki sıkıntılar, fakirlerin karnını doyuramadığımız için değil, zenginlerin gözünü doyuramadığımız için bitmiyor. Karnımız tok ama gözümüz aç…

Bırakın yanlışlıkla çocuğumuzun haram yemesinden korkmayı, nesilleri âdeta teşvik ediyoruz harama, haksızlığa, hak yemeye… Başarı ölçümüz maddiyat, zenginlik ölçümüz haram helal demeden kazanmak, akıl ve zekâ ölçümüz rakiplerinin ayağını kaydırıp makam ve mevki sahibi olmak…

Kaçımız, çocuklarımıza helal iki liranın haram on liradan daha kıymetli olduğunu öğretmenin ve benimsetmenin hassasiyetindeyiz?

Karun gibi yaşayıp Harun gibi itibar görme derdindeyiz!..

Yusuf’un kardeşleri gibi kin, nefret ve haset doluyuz ama Yusuf gibi kuyulara, zindanlara atılmadan nimete, zenginliğe erişme hevesindeyiz!..

Putlara savaş açmayı bırakın da parayı, maddiyatı, dünyalığı put edinip tapınır olmuşuz ama İbrahimcesine ateşin bize dokunmayıp gül bahçesine dönmesini bekliyoruz!..

Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi küfrün, günahın bataklığında sefa sürüyoruz ama tüm malını, mülkünü, her şeyini Allah ve Rasulü yolunda feda edip tüm ezalara gönüllü olmuş Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Ömer, Hz. Ali gibi itibar görmek ve cenneti garantilemek istiyoruz!..

Ruhuma bir kefen bezi yeter de,

Yetmez aç nefsime sırma ve ipek,

Çare yok yüzünden düştüğüm derde,

Yesem de toprakla karışık kepek…

 

Güneşle bir tutsam girmez hizaya,

Dar bulur sığmam der dipsiz fezaya,

Kuyruk sallar, sonra hırlar ezaya,

Benim nefsim, benim nefsim ne köpek!..

Üstad Necip Fazıl’a rahmetle…