Malumunuz, hafta içinde düzenlenen 2016 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülleri töreninde bir büyük sinemacı olarak Şener Şen de ödül aldı.

Şener Şen’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden ödül alması ve onunla yan yana poz vermesi şöyle dursun, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen bu toplantıya katılması, hatta ödülü baştan reddetmemesi, “anti-Erdoğan”cı kesim tarafından çokça eleştirildi. Hızını alamayıp, bu “hareketleriyle” Şener Şen’in kariyerini yaktığını bile söyleyenler oldu.

Aslında mesele “Sanat nedir?” sorusunun cevabında saklı ve takdir edersiniz ki bu sorunun cevabı öyle gazete sayfalarına filan sığacak kadar “kısa” değil.

Fakat şunda hemfikiriz galiba: Sanat, hayatla ayrılmaz şekilde irtibatlıdır.

Sanatçı yaşar çünkü. Yaşamasa yapamaz, üretemez, düşünemez, hissedemez. Yaptıkları, ürettikleri, düşündükleri de sanatına yansır. Tersten söylersek: Sanatçı, düşündüklerini, hissettiklerini, yaparak, üreterek, kendine has diliyle ifade eden insandır.

Dediğim gibi, galiba bunda hemfikiriz. Muhtemelen Şener Şen’i eleştirenler de buna katılıyorlardır.

Gelgelelim, içerikten bağımsız, en fazla kategorik bir kabul olsa gerek onlar için. Çünkü, Şener Şen özelinde, sanatçının sanatıyla hayatını birbirinden ayırması gerektiğini söylüyorlar, bu çok açık. “Filmlerinde ne yaparsa yapsın, ama ‘günlük’ hayatında politikayla münasebetinde farklı davransın” demeye getiriyorlar (Aslında, “…net şekilde Erdoğan karşıtı olsun” diyorlar ama, hadi tevil edelim.) “Sanatsal faaliyet sırasında başka, ‘günlük’ hayatta başka” adam görmek istiyorlar.

Diğer deyişle, “sanatsal laik” takılıyorlar.

Bir sanatçının ürettiği şey, onun dünya görüşünden, bilgisinden, görgüsünden bağımsız olabilir mi? Bunlar birbirinden ayrılabilir mi? “Ayrılabilir” diyorlar, ayrılsın istiyorlar.

Mesela “Banker Bilo”nun, mesela “Züğürt Ağa”nın, mesela “Muhsin Bey”in, “politika”yla hiç alakası olmadığını zannediyorlar.

Sanatı şizofrenik bir daireye sıkıştırmak isteyen cahil bir kitleyle karşı karşıyayız.

***

2015’in Mart’ında yine Şener Şen’in başrolde olduğu benzer bir hadiseyle karşılaşmıştık. O günkü yazdıklarımızı bir kez daha hatırlatalım:

Almanya’nın Nürnberg kentindeki “20. Türkiye-Almanya Film Festivali”nin ikinci gününde Yavuz Turgul imzalı “Muhsin Bey” filmi gösterildi.

Filmin başrol oyuncusu Şener Şen gösterimin ardından yapılan söyleşide şahane sözler söyledi.

Bir seyircinin, (muhtemelen Gezi ve benzeri olayları kastederek) “Sinema ve tiyatro toplumsal içerikli mesajlar vermeli. Sizi neden toplumsal olaylarda, gösterilerde göremiyoruz?” minvalindeki sorusuna cevaben şöyle dedi Şener Şen:

“Bir oyuncunun ödevi, yaptığı filmlere hayat görüşünü yansıtmaktır. Bilfiil politikanın içinde olma, siyasetin içinde olma başka alanlardır. Bunu da biz sadece eylem yapan, hayatta başka hiçbir şey yapmayan, güzel film sevdalısı olmayanlara bırakıyoruz. Benden bu kadar.”

Biz, güzel film sevdalısı “politik” insanlar olarak; bu esaslı sanat dersi için ve bir de; Banker Bilo, Züğürt Ağa, Muhsin Bey, Çiçek Abbas, Selamsız Bandosu, Gönül Yarası ve bunlar gibi, sanat-hayat-politika denkleminde ışıl ışıl parlayan, yani aslında hayli sanatsal, hayli hayatın içinden ve hayli politik olan diğer tüm filmleri için Şener Şen’e selam ve şükranlarımızı sunuyoruz.