Nasip diye bir sır var. Darda kaldığında, daraldığında, olmaz sandığında ve hiç beklemediğin anda gelen hatta bazen geldiğini bile fark edemediğin bir sır. Bu sadece maddi bir şeyle alakalı da değil hatta şöyle bir cümle işitmiştim daha evvelden “İnsanın kendini bilmesi de nasiptir” diye ne güzel söz. Ve hatta şöyle de demek lazım “haddini bilmek de nasiptir”

“Vermeyince Ma’bud neylesin Sultan Mahmud” diye bir söz var ya ne vakit nasipten bahsedecek olsam bu sözün hikâyesi geliyor hatırıma. Anlatayım:

Vaktiyle Sultan Mahmud tebdili kıyafet çarşı pazar gezmelerin birinde bir demirciye rastlamış. Demirci bir yandan demir dövüyor, bir yandan da “tıkandı da tıkandı, tıkandı da tıkandı” diye kendince söyleniyormuş. Sultan Mahmud merak edip yanına varmış:

– “Hayırdır baba ne tıkandı?” diye sormuş.

– “Uzun hikâye evlat, boş ver” demiş de yine “tıkandı da tıkandı, tıkandı da tıkandı” demeye devam etmiş.

Sultan Mahmud iyice meraklanmış “Baba Allah aşkına anlat, dinlerim” deyince anlatmış adam.

– “Evlat bir gece rüyamda sayısız çeşme gördüm, çeşmelerin her biri farklı bir şekilde akıyordu. Kimi gürül gürül, kimi sicim gibi. Bu nedir diye sordum, nasip çeşmesidir dediler. Hele biri vardı ki çağlayan gibi, meğer o padişahın çeşmesiymiş. Biri de vardı ki damla damla akıyordu. Bu kimin diye sordum senindir dediler. Elime orada bulduğum odunu alıp ağzını açmaya çalıştım. İstedim ki benim nasip çeşmem de gürül gürül aksın.

O dakika odun çeşmenin ağzında tıkanıp kırılmasın mı? Çeşme artık damlamaz da oldu. İşte o gün bugündür hiçbir işte dikiş tutturamadım tıkandı da tıkandı.

Bu hikaye Sultan Mahmud‘un çok hoşuna gitmiş.  Adamın da haline üzülmüş. Saraya gidince bir tepsi baklava hazırlatmış, her baklava diliminin altına bir altın yerleştirerek Tıkandı Baba’ya yollamış.

Tıkandı Baba baklavayı alınca çok mutlu olmuş. Bu hediyeyle birlikte nasip çeşmesinin açıldığını düşünmeye başlamış ama baklavaları da yemeye kıyamamış. Düşünmüş ki bu bir tepsi baklavayı satsa bir haftalık ihtiyacı çıkacak. Gitmiş pazarda o bir tepsi baklavayı satmış. Padişah bu haberi duyunca gülmüş ve ona içi altın dolu bir hindi gönderilmesini emretmiş. Tıkandı Baba hindiyi alınca baklavayı satın alan uyanık komşusu hindiye de talip olmuş ve onu da Tıkandı Baba’dan satın almış.

Padişah bu haberi de alınca, “hakikaten nasibi tıkanmış” diyerek onu saraya çağırtmış. Hazine dairesinin kapısını açıp Tıkandı Baba’nın eline bir kürek tutuşturup,

– “Daldır bakalım küreği baba, nasibine ne gelirse o senindir” demiş.

Tıkandı Baba karşısında yükselen altınları görünce o kadar heyecanlanmış ki küreği ters daldırmış ve küreğin arka kısmında kala kala sadece bir altın kalmış. Bu manzarayı gören Sultan Mahmud hali görünce hayıflanıp da o meşhur sözü söylemiş işte.

-Vermeyince Ma’bud neylesin Sultan Mahmud!

Hasılı nasip diye bir sır var. Verdiği de nasip vermediği de…