Kültürü sadece sanatsal kavramlarla açıklanabilecek dar bir kalıbın içerisine sığdıramayız. İsmet Özel “ben yaşarken koptu tufan” diyor ya işte öyle oluveriyor. Biz yaşarken bir mahalle kültürü, tribün kültürü, semt kültürü, bayram kültürü oluşuyor. Kopan tufanın sarsıcılığıyla belki de… Belki de kültürlerin kümülatif şekilde bir birikim sunması hayatlarımıza farkındalığımızı yıllar sonrasına bıraktırıyor.

Eskişehir’de doğup büyümüş olmanın en büyük hazinelerinden biri de tribün kültürünü ve mahalle kültürünü tanımış olmam olsa gerek. Mahalledeki büyük küçük herkesin açık tribüne doluştuğu o büyülü atmosferleri yaşamış olmak farklı bir duygu katıyor.

1965 yılının benim için iki anlamı var: Annemin ve Eskişehirspor’un doğduğu tarih. Açıklanamayacak bir his barındırır. Eskişehirspor’un bugünleri ne kadar zor geçirdiğini biliyor ve duyuyoruz. Büyüklerimizin verdiği emeğin hatırına Es Es düştüğü yerden kalkmalı. İşte benim ilk zamanlarını hatırlamadığım ama dilden dile efsaneleşen Amigo Orhan’dan bahsedeceğim biraz. O ki Türkiye’nin ilk amigosu.

Futbolun ayrılmaz bir parçası olan ve sahada en anlamlı kılan unsur taraftardır. Taraftarın futbolla olan diyaloğu tamamen tanımlaması zor bir tutku olarak karşımızda duruyor. Bu tutku öyle ki; bazen cebindeki son parayı gözden çıkartmanıza sebep olabilir, bazen deplasmanda tuttuğunuz takıma sesinizi daha gür duyurmak için kilometrelerce yol yaparsınız. Türkiye’de bu tutkuyu kolektif biçimde yaşayan ve yaşatan kişi Amigo Orhan!

Amigo Orhan, Eskişehirspor’un ve Milli Takım’ın amigoluğunu üstlendi. O yıllara dek tribünler çok hareketli, hararetli ve heyecanlıydı ama koordinasyon eksikliği vardı. Bu koordinasyon eksikliği Amigo Orhan’ı harekete geçirdi ve taraftarların tek ağızdan takıma destek olmaları için çalıştı. Bu uyum kendinden sonra bir tribün kültürü oluşturacak kadar büyük bir etki uyandırdı. Bir kültür oluşturmak kolay değildir. Oluşan ahlaklı tribün kültürlerinde tanımadığın kişiyi kollamak ve onunla cebindeki paranın tamamını paylaşmak vardır.

Endüstriyel futbolun henüz etrafımızı dikenli tellerle çevrelemediği güzel günlerde Amigo Orhan sadece tutku için verilen bir ömrün resmiydi. Bu resmin ilk fırça darbesini vuran güzel insan on binlerin bir bestenin notaları haline dönüşmesine vesile olacaktı.

Yıllar önce İspanyollar purolarını yakmış bacak bacak üstüne keyif sürerken başlamıştır Orhan Es-Es tezahüratına. Onlar ateşlemiştir sahadaki akademi mezunu okumuş çocukları. Eskişehir’in yalınayak çocuklarını temsilen Amigo Orhan’ın sıcaklığı ve sahadaki Fethi Heper gibi akademik düzeyde oyuncuların birlikte verdiği zaferler ve Eskişehirspor tarihine geçen o ünlü slogan: 10 dakikada Sevilla!

“Futbol sadece futbol değildir” sözünün anlama kavuştuğu yılların vücut bulmuş haliydi Amigo Orhan. Daha sonra nesil değişse de Orhan’ın her taraftarı bir nota görüp hep bir ağızdan marşlar ve şarkılar söyletmesi Bando Es Es’e de ilham olacaktır. Hem dünya müziğinden hem de ülkemizden önemli eserleri çalıp sanatın spora ilham oluşunu ve heyecan verişini izliyoruz. İstanbul hegemonyasını bitirmek Anadolu’da bir şimşek çakmak için yola çıkan Amigo Orhan ve arkadaşlarının tutkusu nesillere ilham oldu ve Amigo Orhan Türkiye tribünlerinin ilk koro şefi olarak tarihe geçti.

Her tutkunun içerisinde bir miktar hüzün vardır. Beşiktaş’ın kazanıp şampiyon olduğu, Eskişehir’in ise küme düştüğü maç hep anlatılır. Bitiminde son bir kez Es-Es çekmek isteyen taraftarın Orhan’ı sahanın ortasına çağırıp, şimşekleri çaktırdığı maçta orta yuvarlakta yüzünü kapatıp yere eğilen Amigo Orhan ve onunla birlikte ağlarken bağıran binlerce taraftar…

Çok Yaşa Amigo Orhan, Çok Yaşa Es Es!

Son bir kez.. Es Es Es Ki Ki Ki Eski Eski Es…