Bugünlerde “gündem işgalcileri” erken seçim naralarıyla yeniden iş başındalar…

Peki, bu tartışma reel mi; değilse kimin işine yarıyor?

Bir hatırlatma: Bu tartışmanın en önemli müsebbipleri, “Neden bu ülkede seçimler zamanında yapılamıyor; hükümetlerin ömrü uzun olamıyor” sorusunun sahipleri değil miydi?

Bütün toplumun talebi -sekil farklılıkları olsa da- Türkiye’de uygulanan Parlamenter Sistemin, çıkardığı hükümet krizleri sebebiyle değiştirilmesi yönünde değil miydi?

Bu yüzden de 2017 yılında bir referandum yapıldı ve toplumun %51,41’i “Evet” diyerek Cumhurbaşkanlığı Sistemini tercih etti…

Yeni sitemde, bir erken seçime nasıl gidileceğinin teknik kısımlarına girecek değilim; çünkü okurlarıma, olmayacağına inandığım bir şey için erken okuma külfeti yaşatmayacağım…

Demokrasilerin en önemli özelliği, “bir kuvvet haline gelmiş olan halk”tır…

Demokrasi tarihi, halkın elde ettiği bir hakkı geri verme konusunda istekli davrandığına dair hatırı sayılır bir örnek sunmaz; faşist idarelerin ya da darbeciler “cebrî” geri almaları dışında…

Durum bu minvaldeyken o halde ortada, “kendi Cumhurbaşkanını direkt olarak seçme hakkı”nı elde etmiş ve “temsilci”lerini aradan çıkarmış bir topluma, “Kazandığın hakkı geri ver” diyen, algıyı bu tarafa evriltmeye çalışan azınlık bir çıkar gurubu var demektir…

Elbette her sistem artısı-eksisi ile tartışılmak durumundadır; ama nihai karar mercii halktır ve onun özgür iradesi hiçbir despotik dille mahkûm edilemez…

Geleceğin ne getireceğini bugünden öngörmek de, ancak geçmişin sunduğu imkânlar kadardır…

Ben bu pencereden baktığımda -bir zorbalık olmadığı sürece- halkın, kazandığı bu hakkı geri vermeyeceğini gördüğüm gibi; bugün eleştiren ama seçildiği takdirde Cumhurbaşkanı olacak kişinin de buna razı olmayacağını görebiliyorum…

Bunun sebebi öyle tinsel falan da değildir; gayet açık bir pragmatizmle izahı mümkün bir konu olarak…

Öyle ya, hangi devlet adamı kurduğu iktidarın ömrünün belirsizliğine kendini mahkûm edebilir; elinde “anayasal güvence”ye alınmış, meçhul olmayan bir beş yılı varken…

Öngörülemeyen iktidar süreleri sebebiyle bu ülkenin neler yaşadığı, hiçbirimize meçhul değildir…

Daha dün demiyor muydunuz, “Siyasi istikrarı olmayan bir ülkeye yatırımcı gelir mi?” diye…

Bırakın yabancı yatırımcıyı, yerli yatırımcı bile öngöremediği bir ortamda büyük yatırımlara gire mi?

Kendilerince güçlü ve farklı bir argüman gibi sarıldıkları Parlamenter Sistemi tekrar geri getirmek isteyenler, bu ülkeyi neye mahkum etmek istediklerinin yeterince farkındalar mı?

Benim ve benim gibilerin Cumhurbaşkanlığı sistemini desteklemedeki en büyük amacı, artık bu ülkede seçimlerin ne zaman yapılacağını net olarak bilme isteğiydi…

Bugün “seçim” diyenler, daha iki yıl önce üst üste gelen oylamalar sebebiyle -referandum ve tekrarlanan genel seçimde dâhil-  “Yeter artık millet sandığa gitmekten bıktı, bırakında rahat bir nefes alalım” diyenler değil miydi?

Bunca izahattan sonra en başta sorduğumuz soruya belirli bir cevap oluşturabiliriz zannediyorum…

Bu tartışma, içinde bulunduğumuz koşullar sebebiyle ve eldeki istatistiklerin de ortaya çıkardığı tabloya göre reel bir karşılığa sahip değildir…

Yine bu tartışma, iktidarın arzu edeceği ya da işine yarayacak bir tartışma da olmadığına göre, o halde sadece muhalefetin harlandırdığı ve işine yarayacağını düşündüğü “suni/korsan” bir gündem dayatmasıdır…

Bunu anlamak hiçte zor değildir üstelik…

Seçimsiz geçen uzun zaman -iyi değerlendirdiği takdirde- iktidarlar için büyük bir fırsat iken, muhalefetler açısından oldukça sıkıntılıdır…

Çünkü bu sürede seçmenini diri tutmak, belirli bir hedefe kilitlemek, dağılmaları engellemek oldukça zorlaşır…

Bugün özellikle ana muhalefetin içinden doğan ve seçmeninde de güçlü karşılığı olabilecek isimlerin sahneye çıkması, taciz ve tecavüz olayları, CHP için süreci iyice zorlaştırmış gibi görünüyor…

İyi partide de, HDP handikabı yüzünden işlerin iyi gitmediği ortada…

Buna birde Ak Parti’den ayrılan ve kendisine sistemde yer bulmaya çalışanları eklediğinizde, “seçim de seçim” naralarının sebebi çok net bir fotoğrafla gün yüzüne çıkıyor…

Ak Parti’nin ve Cumhur İttifakının herhangi bir oy kaybı yaşamadığını bile bile, muhalefetin bu denli “seçim” çığırtkanlığı yapmasının tek ve en önemli sebebi, bana göre ifade etmeye çalıştığım şeydir…

Gerçekte asla seçim isteyecek reel bir güce sahip değilken bu kadar cesurca talepkar olmalarının en temel sebeplerinden bir de şu olabilir: Mevcut sistemde ve koruduğu gücüyle iktidarın bir erken seçime gitmeyeceği gerçeği…

Bu sayede iktidara “meydan okuma”nın, güya kendilerine bir avantaj sağlayacağı inancı, tartışmanın bir motivasyon kaynağıdır; “Biz seçim istiyoruz ama iktidar korkuyor” imasıyla…

Artık erken seçimi değil, seçimin erken olduğunu konuşmak, bu ülkeye yapılacak en büyük katkıdır; kimsenin ihtirası bu gerçeğin önüne geçemez/geçmemeli…