Sosyal ve iktisadi denge

İslâm iktisadının özünün aslında sosyal piyasa ekonomisinin portresinin ahlak ve hakkaniyetle çerçevelenmiş hali olduğundan bahsetmiştim. Böylece İslam İktisadını yeryüzünün, toplumların ve insanın genel dengesini ahlâk ve refah üzerine inşa eden temel bir sosyal-iktisadi sistematik olarak tarif edebilmemiz mümkün olacaktır.

Bu bağlamda İslam İktisadının temel amacını da israfın önlenmesi (itidal), adil gelir dağılımı (adalet), üretimde tam bağımsızlığın sağlanması (hürriyet), fiyat istikrarı ve iktisadi istikrar (kalıcı istihdam artışı ve kalkınma)çerçevesinde insanların maddi ihtiyaçlarının dengeli bir şekilde karşılanabilmesi teşkil etmektedir.

Böylece yolumuza bu temel amaçları açıklayarak devam edeceğim. Ancak hemen burada araya küçük bir parantez açmak istiyorum. Çünkü bu önemli ayrıntıya değinmezsem anlatacaklarım bir izdüşümden öteye geçmeyecektir. Birey olarak bizlerin zihinlerimizde ve düşünce sistematiğimizde kurduğumuz algıların sonucunda ortaya çıkan bilgi kuramının haliyle en çok tesir altında kaldığı etken dış dünyaya dair yaptığımız gözlemlerimizdir. Nihayetinde bireysel muhakeme kabiliyetimiz de zihni dünyamıza intikal eden bu gözlemler üzerinden yol alan algılar sonucu şekillenmektedir.

Bu sürecin en büyük zararı ise İslam İktisadının genel çerçevesine yönelik getirilen izahatlar üzerine olmaktadır. Yani İslam İktisadına dair açıklamalar ile teorik ve pratik uygulamalar mevzu bahis olduğunda yapılan en büyük hata İslam İktisadının kuramsal altyapısının dinamiklerinin yine batı zihniyeti ekseninde şekillenen kapitalist anlayış çerçevesinde ele alınmasıdır.

Bu durumda kapitalizmin ve marksist iktisadi teorininkuramsal altyapısının batı ile sınırlı ve gözlem sahasının da adaletsizlik ile çevreli olmasından dolayı bütün sosyal yaşayışları merkeze alan gerçekler ve geçerliliklere erişebilmek adına hakikati anlatan İslam İktisadını, marksist teorinin işlevini kaybetmesinden dolayı salt olarak aslında bir nevi İslam kapitalizmine seyreltmiş olma yanılgısı içerisine düşeriz.

Nitekim günümüzde verilen çalışmaların çoğu bu patikada yol almaktadır.

Halbuki çıkılan bu yolun anlamı, zihinlerdeki arayışlara ve süregelen yaşayışlara batı paradigmalarına yöneltilen tezatlıklar üzerinden değil,İslam medeniyeti ve kültürü üzerinden cevap bulunduğunda ortaya çıkmaktadır.

Ama elbette İslam iktisadını anlatan kaynakların içerisinde yer alan Batı paradigmaları üzerinden şekillenen bazı evrensel ve hakkaniyetli yaklaşımların varlığını da inkâr etmiyorum. Edemem. Aksi takdirde yazdığım satırlar ile çelişmiş olurum. Ancak bu durum,tuvalin üzerine öznellik üzerinden yol alan bir evrenselliği resmedebilmek adına yeterli midir?

Dolayısı ile İslam İktisadının temel amaçları üzerinde yol almaya başlamadan evvelbu kuramın genel çevresinin batı paradigmaları ile arasına keskin bir sınırçizerek yukarıda bahsettiğim sanılgıya düşmemek adına aradaki belirgin ancak bir o kadar da derin ayrılıklar içeren farklara değinmekte yarar görüyorum.