Bizim ülkenin babası çoktur; “ devlet baba, paşa baba, Müslüm Baba, mafya babası…”

Bir de “öteki babalar” var.

Yağmur yağarken barajdaki su mesafesi tahmini yapanlar değil; çocuklarına gelecek kurma telaşıyla, üç beş kuruş için meydanlarda, köşelerde ıslanan babalar…

Soğuk havalarda sıcacık evinde kaloriferin derecesini yükseltenler değil, bir şantiye, bir tersanede titreyerek çalışan, buz kesiği demirlere elleri, derileri yapışan babalar...

Önüne istemediği yemek gelince dudak büküp memnun olmayan evlatlarının şımarık taleplerine yetişenler değil; açlığına, hâlsizliğine, hastalığına aldırmayıp ekmek parası peşinde koşturan babalar…

* * *

Bu toprakların büyük velilerinden İbrahim Hakkı hazretleri ‘Yıkıntı ehlini hor görme zakir, hazinelere sahip viraneler var’ derken, “öteki babaları” anlatıyor sanki…

Gecenin bir yarısı küçücük puntolarla yıllara bölünmüş sayfalarca ödenecek taksitlerin sıkıntısını yapayalnız çekmeyi “öteki babalar” biliyor.

Dokunmadan, uzaktan sevmeyi bir de…

Adeta ‘ polis gibi’ hep en kötüsünü düşünen annelerin dayatmasıyla baba, çocuklukta ‘korku ve disiplin’ oluyor. Ancak elleri elini tuttuğunda da ‘güven’ veriyor. Çünkü hayatının sonuna kadar evladını koruyup sahiplenen hem güçlü hem şefkatli kişidir “baba.”

Her çocuk için dünyanın başlangıcı ve merkezidir baba, anne rahmine emanet bıraktığı canıyla…

Belki görmesen de kendini iyi hisseder, onun orada olduğunu, seni sevgiyle koruyacağını bilirsin.

* * *

‘Dünya ağrısı’ diye bir şey var. Karıncalanmış ellerindeki damarları artık daha belirginleşmiş, yüzündeki derin yorgunluk çizgileriyle yaşamak, dinmeyen bir ağrı oluyor ‘babalar’ için…

Şu Gönül Dağı’nda anlattıkları “dağ” baba olabilir mi?

Çocuklarını görmeden yaşarken; kızgın demirleri hayat boyu derilerine basarak, gönülleri dağlansa da dik duran babalar…

 

Yıkılan her duvarı yeniden, yorulmadan inşa eden babalar…

* * *

Ne güzel ifade etmişti Kemal Sayar, “Biz Batılıların normlarını haklı kabul eden eserlerden babalık konusunda neyin doğru olduğunu öğreniyoruz. Oysa dünyanın doğusunda bir kaşını kaldırmasıyla çocuğuna çok şey anlatabilen babalar hâlâ var ve bunun yanlış olduğunu kimse iddia edemez.”

 * * *

Babanın ne demek olduğunu belki de en iyi ‘babasız’ olanlar anlatabilir.

Gece yarısı rüyasına baba görenleri artık susturamaz ki anne ninnileri…

Akşamüstleri iş dönüşlerinde sokak başında beliren babaların arasında hiçbir zaman babasını göremeyenler, annesinin dudağında “Gelirken ekmek al” gibi basit bir cümleye hasret kalanlar, acıya alışıyor da, yokluğun bıraktığı boşluğun gün gün büyümesiyle, küçülüyor adeta.

Babasızlık evlerin sahipsizliği, kapıların boşluğu, yolların ıssızlığı oluyor ve çok sert rüzgâr alıyor yüreğin çatısı uçtuğunda…

Sıcak ve kapanmaz bir yara ölüm, babalarının uzaktan gülümsediğini hayal edenlere…

Sımsıkı sarılın babanıza, henüz görebilenler…