Eğitim kurumlarına yönetici seçme yönetmeli her yıl yenilenir ve yönetici olmak isteyenler her yıl farklı uygulamalara maruz kalır. Belki de her yıl değişen böyle bir yönetmelik sadece MEB’de kendisine yer bulabilir.

Efendim bilindiği üzere geçtiğimiz günlerde Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme ve Görevlendirme Yönetmeliği yine, yeniden yayınlandı. Yönetmelikte eğitim yöneticisi olabilmek için eğitim yönetimi alanında sertifikasyon zorunluluğu getirildi.  Şayet bu sertifika hizmet içi bir eğitimle verilecekse ve kısa süreli bir eğitim düşünülüyorsa bu uygulama saha da çok mantıklı karşılanmadı.
Yönetmeliğin merkezinde proje yapmak, ödül almak, sertifika toplamak yer almaktadır. Yani bir okul idarecisi çocukların akademik başarısı ve kişilik eğitimi için gece gündüz çalışsa ve yaptığı her işi de sertifikaya veya belgeye dökmese / dökemese bu idareci bir sonraki görevlendirme sürecinde tembel, çalışmayan, sertifika toplayamayan bir idareci olarak kabul edilecektir ve belki de yeniden görevlendirilmeyecektir.
Tüm ülke sathında FETÖ’nün devletin kılcal damarlarına kadar girmesi neticesinde uygulamaya konulan mülakat işi artık tarihe karışmalıdır. Kamu personeli alımlarında bile mülakat olmamalıdır. Zaten kamuda, eğitim kurumlarında on on beş yıldır idareci olarak çalışan insanlara beş soru sorarak elde edilecek objektif bir kazanım yoktur. Bu anlamda mülakat uygulamasının tekrar yönetmelikte yer alması hiçbir sendika ve kesim tarafından normal karşılanmamaktadır.
Eğitim kurumlarının belli branşlara arasında kesin kurallarla ilişkilendirilmesi makul karşılanabilir fakat geçen yıl da olduğu gibi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin İmam Hatip liseleri ile ilişkilendirilmemiş olması problem olarak ifade edilebilir.
İlk defa yönetici olacaklarda uygulanacak EK-2 değerlendirme formunda alınan ödüllerin son dört yıl içerisinde alınmış olması istenmektedir. Zaten ödül uygulaması adaletsizliğin en fazla yaşandığı alan Milli Eğitim Bakanlığında. Zira bir kriteri yok. Okulunuzda yazar okulu açmanız, çocuklara okuma ve yazma alışkanlığını kazandırmanız hatta bir edebi kitap çıkarmanız; TÜBİTAK proje yarışmalarında Türkiye derecesi almanız, sporcu yetiştirmeniz, öğrencileriniz için gece gündüz çalışmanız yetmiyor ödül almak için.
Yani MEB’de ödül alınmaz, verilir. Bu da ödül verenin vicdanına ve eşref saatine denk gelmenize bağlı. Bu maddeden puan almak çok zor gözüküyor.
Hakemli dergilerde makale yazmak, üniversitelerde ders okutmak gibi hususlar Türkiye gerçeklerine uymamakta. Okul idarecileri kendi okulları ile hakkıyla ilgilendi ve nitelik ve nicelik bakımından öğrencilere kazanımlar sundu ise bu davranışlar öncelenmelidir.
Burada eleştirilecek bir husus da bazı sendikaların MEB’in uygulamaya soktuğu her yeni durumda diğer bir sendikayı suçlama alışkanlığı. Bu durum artık inandırıcı gelmiyor. Ortada bir problem var ve tüm sendikalar bu problemleri kamuoyuyla paylaştı. Bu aşamadan sonra Bakanlık nezdinde girişimler yapmak daha yerinde bir çalışma olacak.
Acaba MEB’de eğitim yöneticisi olarak görev yapanlar neden her dört yılda bir sıygaya çekilmekte. Başka bir kamu kurumunda idareciler her dört yılda hesaba çekiliyor mu, mülakatlara katılıyor mu, idarecilik görevleri bu kadar tartışmaya açık mı? Artık, yöneticilik kalıcı bir unvan olarak kabul edilmeli, artık yönetici görevlendirme yönetmelikleri kendi geleneğini oluşturmalı.