Dünyadaki üniversite yönetim modellerine bakıldığında üniversite rektörleri genel olarak iyi işletmeci liyakatiyle değerlendirilip atanıyor. Üniversitenin akademik birikimi ve eğitim yönetiminin yanında boyanacak binası, alınacak malzemesi, idaresinin derdi vs. uğraşacak adamdır rektör. Yani iyi bir işletme yöneticisi olması gerekir.

Bu yönüyle ülkemizde de Anayasa ile atama hakkı elinde bulunan Cumhurbaşkanı tarafından, kim uygun görülürse o atanır. Anadolu’da yüzlerce üniversite için uygulanan ve hiçbir platformda protesto edilmeyen usul, neden İstanbul’da bir üniversitede uygulandığında böyle bir tepkiye muhatap olunmuştur. Boğaziçi Üniversitesi’nde de yapılan atama, nitelik itibariyle aynı türdendir ve öyle değerlendirilebilmelidir.

Bir tarafta protesto edenlerin %89’unun adını dahi bilmediği (yani kimi protesto ettiklerini dahi bilmeden gerçekleşen demokrasi(!) arayışı) bir yaygara varken diğer tarafta aynı yolla atanmış yüzlerce rektörden ortak bir tepki, ortak bir bildiri ve karşı duruş görememek ilginç değil mi?

Hal böyleyken Boğaziçi ile aynı usul ve makamca atanmış, o makama layık görülmüş üniversite rektörlerimiz neden sessiz? Atama şeklini uygun bulmuyorlarsa neden kendi atamalarına ses çıkarmıyorlar? Yok eğer uygun buluyorlarsa meslektaşları olan Sayın Melih Bulu’ya neden sahip çıkmıyorlar?..