Düşünmek, tefekkür etmek, aklı geliştirerek doğru bir şekilde kullanmak, insan-ı kâmil olmaya doğru terakki etmek için zorluklara göğüs germek; insanlara bahşedilen nimetlerdir. Aklımızı kullanarak kâr zarar, doğru yanlış, iyi kötü hesabı yapar ve o zamanki anlayışımıza göre bir tarafa yöneliriz. Aklımız bilgi ile çalıştığından dolayı, kullandığı malzeme direkt olarak bizi bağlar çünkü düşünme biçimimizin de bilgi ile yakından alâkası vardır. Allah (c.c) hep aklı aktif olanlara hitap etmiş, onların şahısları ve toplum adına sorumluluk almalarını bunun için de, eksen kayma riskine karşı, tefekkür etmelerini, bilgi ile donanmalarını ve farkında olarak yaşamalarını istemiştir. Bu, bir yola girmeyi, adanmışlığı ve gözü karalığı gerektirecek bir farkındalıktır. Aynı zamanda ne istediğini bilenlerin ve ne tarafa yöneldiğinin farkında olanların tutumudur.

“Niçin?” i olmayanın “Nasıl?”ı olmaz.

Tefekkür etmek; eserden müessir’e hicret etmektir. Yoktan var edeni tanımak, eserlerinden yola çıkarak tefekkürle anlamaya ve yürekten bağlanmaya yol bulmak için yönümüzü Yaradan’ımıza dönmektir. Kullar olarak bizim Allah (c.c) ile ilişkimizi derinden anlamaya, kavramaya ve Allah’ı(c.c) hayatımızın merkezine almamıza ihtiyacımız var. Aynı zamanda, zihnimizin “Niçin?” sorusuna anlamlı bir cevap bulabilmesi ve “Nasıl?” için arayışa geçmesi için de tefekkür şarttır.

Tefekkür; yuvarlanıp gittiğimiz şu fani hayatta, ruhumuzun nefes alması için, bozulan fabrika ayarlarımıza geri dönmek, yaşadıklarımızı Allah (c.c) ile irtibatlandırarak doğru düşünmeye ve doğru yaşamaya gayret etmek için olmazsa olmazımız olmalı. Niyet, bilgi, metot, gayret ve sebat birlikteliği ise; anlayışımız ve yönelişimizin Allah’a (c.c) has olabilmesinin fiili dualarıdır. Bu konuda Rabbimizin (c.c) ve Peygamber efendimiz’in (s.a.v) söylediklerine baktığımızda, tefekkür etmenin önemini çok daha iyi anlarız.

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır.” (Âl¬-i İmran 190)
“Onlar ki, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allâhʼı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve şöyle derler:) «Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Senʼi tesbîh ederiz. Bizi Cehennem azâbından koru!»” (Âl-i İmrân, 191)
“Eğer Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz.” (Haşr, 21)

“Bir saat tefekkür; kırk gece nâfile ibâdetten üstündür.” (Deylemî, II, 70-71, no: 2397, 2400)

“Allah’ın yarattıkları üzerinde tefekkür edin……” (Deylemî, II, 56; Heysemî, I, 81)

Yaptığımız bütün işlerin bizi daha iyi bir yere taşıması, her yaptığımızın ibadete dönüşmesi ve bizi dosdoğru durduracak ve tutacak anlayışla buluşabilmemiz için, tefekkür etmeye vaktimiz var mı? Hayatımız için en önemli husus olan okumayı ve tefekkür etmeyi en başa almadıkça, başka işlerden sıra gelmediğinin farkında mıyız? Bunlardan dolayı, dualarımız önce farkındalıklarımızın artması için.

Görmek için ilgi,
Anlamak için bilgi,
Başarmak için sevgi,
Sonuç için sabır,
Bunların hepsi içinse,
Kesintisiz emek gerek.