İktisadi teoride yöntem bakımından en önemli ayrım pozitif ve normatif iktisat kavramlarına yöneliktir. Mevcutta erişilen iktisadi gerçekleşmelere ait belirli incelemeler yapılması ve böylece bir neden-sonuç sistematiği işletilmesi pozitif iktisat olarak tarif edilir. Yani pozitif iktisat yönteminde öznel değer yargılarına yer yoktur. Nesnel gerçeklikler vardır. Normatif iktisat ise değer yargılarına yer vererek gerçekleşeni değil, gerçekleşmesi isteneni anlatır.

Batı iktisadının en önemli savlarından bir tanesi, kuramsal altyapısını ve pratik işleyişini objektif bir anlayış üzerine inşa ettiği algısıdır. Yani genel kabul gören bu anlayışa göre batı iktisadı, her türlü öznel değer yargısından uzaklaşarak, iktisadi olayları tamamen nesnel geçerlilikler üzerine kurduğu sistematikle yorumladığını iddia eder. Bu bağlamda iktisadi yöntem olarak batı iktisadı, pozitif iktisat rolünde sahneye çıktığı iradesini beyan eder.

Ancak irade beyan etmekle, gerçekleşen arasına net bir çizgi çekildiği zaman pozitif iktisat rolünü sahneleyen batı iktisadının bu nesnelliğini öznellik üzerine kurguladığı göze batar. Elbette bunda bir yanlış görmüyorum. Nitekim öznesi “insan” olan bir bilim dalının kuramsal altyapısının ve icrai işleyişinin, bireylerin ve toplumların çevresinden, kültüründen ve değer yargılarından soyutlanabilmesi mümkün değildir. Nitekim seküler iktisadi teoriye kuramsal olarak katkı sunan bilim insanları tarafından verilen çalışmalar da bu etkinin çekim merkezinde yerini alır.

Böylece iktisadi yöntem bağlamında pozitif iktisat rolünde sahneye çıktığı iradesini beyan eden batı iktisadının, bu rolünü normatif iktisat senaryosu üzerine kurguladığı aşikâr olmaktadır. Yani batı iktisadının pozitif iktisat yönünü teşkil eden yaklaşımlar, batı iktisadının normatif yönünün kaynağını oluşturan inançların izdüşümünden başka bir şey değildir. Bu aşamada bir evrensellikten söz edilemeyeceğini evvel yazılarımda zaten belirtmiştim. Unutmamak gerekir ki insanın edindiği bilginin evrenselliği ancak evrenin izafiliği ile sınırlı kalmaktadır.

İslâm iktisadı, birinci yönü itibariyle “insanların ve toplumların” iktisadi davranışlarını ve elde edilen iktisadi gerçekleşmeleri tatbik ederek yola çıkar. Bu bağlamda iktisadi yöntem olarak İslâm iktisadı, ilk yönü ile pozitif iktisat rolünde sahne alır.

İslâm iktisadı, ikinci yönü itibariyle de “Rabbimizin emir ve yasaklarını işaret ederek” bir değer sistematiği başka deyişle bir “olması gereken” ortaya koyar. Böylece İslâm iktisadı, ikinci yönü ile normatif iktisat işlevi görür. Nihayetinde İslâm iktisadının pozitif iktisat yönünü oluşturan sistematik, İslâm iktisadının normatif yönünün kaynağını oluşturan “Kur’an ve Sünnet” ilkelerinin izdüşümüdür. Bu özelliği ile İslâm iktisadının “ilkecilik” yaklaşımı üzerinden yol alan bir çalışma disiplini olduğu da rahatlıkla söylenebilir. Nitekim bahsi geçen bu ilkeler Kur’an ve Sünnet ruhundan sapmayacak şekilde, bireylerin ve toplumların öznel gerçekliklerine bağlı olarak yorumlanabilir.