Anayasalar toplumsal sözleşmeler olarak kabul edilir. Bu cümle kulağa hoş gelse de çoğu zaman toplum dikkate alınmadan önlerine hazırlanmış metinler dayatılır. Nitekim 1961 ve 1982 anayasaları askeri darbe sonucunda topluma dayatılmış metinlerin zoraki onaylanmasından ibarettir. Daha önce hazırlanan 1921 ve 1924 anayasaları da topluma sorularak hazırlanmamıştır. İyi ya da kötü olmaları bir yana, usul olarak toplumsal sözleşme olmamışlardır.

Türkiye’de uzun zamandır yeni bir anayasa ihtiyacı gündeme getirilmesine rağmen bir türlü uzlaşma ortamı oluşamamış ve girişimler akim kalmıştır. Herkesin şikâyet edip ortak bir söze gelemediği zeminde darbe anayasasıyla yönetilmeye devam ediyoruz. Defalarca değiştirilen maddelerle bu anayasa yamalı bohçaya dönmüştür.

Kötü bir anayasa metniyle 40 yıldır idare edildiğimize göre şu soru akla geliyor; bir anayasaya ihtiyaç var mı? Anayasalar hangi ihtiyaçlardan doğar ve hangi ihtiyaçları karşılar? Genellikle olağanüstü hallerde halkın katılımı gerçekleşmeden hazırlanan metinler başka bir olağanüstü dönemde aynı usulle değiştiriliyorsa anayasaya niye ihtiyaç duyuyoruz? Topluma dayatılan metinler toplumsal sözleşme olamayıp onların temel hak ve hürriyetlerini baskı altına alan metinlerse “bırakın olmasın” demek daha iyi olmaz mı?

Anayasalar hazırlanırken kırmızı çizgili maddelerin korunacağı söylenerek daha baştan, metnin toplumsal sözleşme olmasına halel getirilmiyor mu? Toplum istediği metni, kırmızı ya da yeşil çizgiler olmadan onaylayamaz mı? Niye bazı şeyler, baştan tabu haline getiriliyor? Anayasa metinleri kutsal metinler değildir ki. İnsan eliyle oluşturulmuş, bir dönem için toplumun ihtiyaçlarına cevap verip sonra değiştirilen metinlerdir. İngiltere’de yazılı bir anayasa metni yok. Bundan dolayı diğer dünya ülkelerinden çok mu kötü yönetiliyorlar?

Şunu belirtmek gerekiyor; Toplumun önüne konulan metin ne kadar uzun olursa o kadar toplumun özgürlüklerinin daraltılacağı anlamına gelir. Ne kadar çok madde, o kadar çok problem olacak demektir. Siyaset genellikle toplumu korkutarak yönetmek ister. O nedenle kanun yapıcılar ve bürokrasi, sürekli yeni metinler üretmekle uğraşırlar. Çok sayıda metnin toplum tarafından anlaşılmayacağı kesindir. Zaten anlaşılması da çok istenmez;  Çoğunun gizli gerekçesi “Hesap sorarken elimizde bir metin olsun. Bizden sonra gelenler de bizden hesap soramasın” diye düşünülmüştür.

Anlaşılan o ki bu gidişle yeni bir anayasa hazırlayıp halkın onayına sunmakta zor görünüyor. Yeni bir anayasa hazırlanacaksa bazı önerilerim var; Bir defa metin çok kısa olmalıdır. Bütün maddeler eşit olarak halkın oyuna sunulmalıdır. Maddeler tek tek oylanarak bir anayasa metni ortaya çıkarılmalıdır. Her maddenin alternatifi de oylanmalıdır. Oylama dijital çağın gereklerine uygun olarak elektronik ortamda yapılmalıdır. En fazla oy alan maddeden başlayarak metin yazılmalıdır. En çok oy alan madde, “kırmızı ile altı çizilmeden” birinci madde olmalıdır. Metin hazırlanırken tabiî hukukun gereği olarak toplumun örfüne, kültür ve medeniyet değerlerine ters düşmemesine dikkat edilmelidir.

Dijital çağ, yeni bir yaşama biçimini getiriyor. Yeni bir anayasa yapılacaksa çağın gereğine uygun bir yöntemle çok kısa bir metin istiyoruz. Yoksa,  çok şey mi istiyoruz?