“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi

 

Ko bu ayş u işreti çünkim fenâdur âkibet

Yâr-i bâkî ister isen olmaya tâat gibi

 

Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd ü aded

Gelmeye bu sise-i çarh içre bir sâat gibi

 

Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsidur

Olmaya baht u saâdet âlem-i vahdet gibi

 

Ger huzûr itmek dilesen ey Muhibbî fârig ol

Var midur vahdet makâmı gûşe-i uzlet gibi”

 

Cihan Sultanı Kanuni Sultan Süleyman’ın hasta yatağında söylediği bu sözler ne kadar da manidar bir anlam barındırıyormuş değil mi?

Hayat denilen şey aslında sıkıntı-acı-keder ve sevinç-mutlulukla bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bu dünya hayatı mücadelesinde pek çok dert ve sıkıntı insanın karşısına çıkabilir. Ancak bütün bunlar içerisinde en önemlisi sağlık sıkıntılarıdır. Sağlıklı olmak belki de en kıymetli nimetlerden biri ve en büyük zenginlik. Bu yönüyle aslında alıp verdiğimiz nefesin bile ne kadar değerli olduğunu ancak o nefesi alıp vermekte güçlük çeken bilir. Maddi olarak varlıklı, zengin olsan dahi sağlık olmayınca her şey önemini yitiriyor ve anlamsız hale geliyor.

İnsanoğlunun sadece sağlık konusunda değil, ikaz aldığı hemen her konuda duyarsız davranmak gibi bir zafiyeti var. Genellikle elindeki nimetin kıymetini, sahip olduğu anda değil de, onu kaybettikten sonra anlamaktadır.

Yaratanımız yüce Allah (cc) Zümer suresinde “İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce ona yalvardığını unutur …” (Zümer: 8) diyerek bu zafiyetimizi haber vermiştir.

Nimetin kıymetini en iyi kaybeden anlar. Gençliğin kıymetini ihtiyarlara, sıhhatin kıymetini hastalara, zenginliğin kıymetini yoksullara, boş zamanın kıymetini sorumluluklarına yetişemeyenlere sormak lazım. Böylece belki neyi tükettiğimizin farkına varabiliriz.

Allah Teâlâ’nın kulları üzerindeki nimetleri sayılamayacak kadar çoktur. “Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayıp bitiremezsiniz.” (İbrahim, 34) ayeti bu hakikati bildirir. Ancak bu nimetler içerisinde beş tanesi insan için büyük öneme sahiptir. O yüzden Hazreti Muhammed (S.A.V.) bu beş nimetin ganimet bilinmesi tavsiye edilerek şöyle buyurmuştur: “Beş şey gelmeden evvel beş şeyi ganimet bil: “İhtiyarlık gelmeden gençliğini, hastalık gelmeden sıhhatini, fakirlik gelmeden zenginliğini, meşguliyet gelmeden boş vaktini, ecel gelmeden hayatının…”(Hakim, Müstedrek, 7846)

Sözlüklerde “her türlü lütuf, iyilik, ihsan” demek olan nimet, kulun önüne Rabbi tarafından cömertçe serilen ilahi sofranın adıdır. Bunun karşılığında kuldan istenen şey, kendisine verilen nimeti yâd edip (Mâide, 11), yaratıcısına karşı şükür borcunu yerine getirmesi (Nahl, 14) ve onlarla Rabbine yaklaşmaya yol aramasıdır.

Nimet bu yönüyle, verileni görmek, verene şükretmek, vermedi diye üzülmemektir. Dünyadaki hiçbir nimet kalıcı değildir, bir gün elden çıkıp gidecektir. İhtiyarlık gençliğin, hastalık sıhhatin, fakirlik zenginliğin, meşguliyet boş vaktin ve nihayet ölüm dünya/fani hayatın sonudur.

Sahip olduğumuz her anı iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Şunu unutmayalım ki, zaman hiç kimseyi beklemiyor. Dün artık mazi oldu. Tekrar getirmek mümkün değil. Yarın ise ne olacak belirsiz. Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir nimet! Bu nimetin kıymetini bilmeliyiz.