Voltaire ne demiş: “Bir tanrı yoksa bile onu icat etmeliyiz. Hizmetçimin saatimi çalmaması, bana kazık atmaması için bir tanrıya ihtiyaç var.”

Yani diyor ki, en küçük insan ilişkisi, aile ve sosyal nizamı için Allah sevgisi ve Allah korkusuna ihtiyaç vardır.

Neden yazdım bunu…

Şunun için: “Afyonkarahisar’da 16 yaşındaki Şükrü Can K, yanlarında çalışıp ayrıldığı patronlarından alacağını isteyince sabaha kadar işkence gördü.”

Samsun'da önce kırmızı ışıkta bekleyen 2 araca ardından refüje çarpan minibüsün sürücüsü, araçtan inip tüfekle rastgele ateş açtı. Sonra da tüfeği başına dayadı ve hayatına son verdi.”

“İstanbul'da 21 yaşındaki Suriye uyruklu gence işkence yapan fidyecilere operasyon düzenlendi.”

“Samsun’da bir kadın sağlık çalışanı, hastaneye gelen 17 yaşındaki bir kız tarafından tekme tokat dövüldü”

 “Sakarya’da işkence yapılan kedi tedavi altına alındı.”

“Sapanca’da ormanlık alanda patileri kesilmiş halde bulunan yavru köpek öldü.”

Mesele şudur ki;

Kadınlar Günü’nde kadına şiddeti,

Hayvanlar gününde hayvana şiddeti,

Sevgililer Günü’nde sevgiliye şiddeti (flört şiddeti de diyorlar)

Efendim, Tıp Bayramı’nda doktora şiddeti,

Öğretmenler Günü’nde öğretmene şiddeti,

23 Nisan’da çocuğa şiddeti konuşarak, eleştirerek, lanetleyerek bir yere varılamaz.

Varılamadı, varılamayacak…

‘Bir farkındalık olsun’ diye bir de, mesela tıp bayramında öğretmene şiddeti, öğretmenler gününde doktora şiddeti, şiddetle kınamayı denerseniz belki bir arpa boyu kadar yol gidebilirsiniz…

O da belki…

Voltaire’ın o sözünden devamla;

İnsanlarda Allah sevgisi ve korkusu yoksa kadına, doktora, öğretmene, çocuğa, hayvana şiddetin önüne kanunla, polisiye tedbirlerle geçemezsiniz.

Şiddeti bölüp parçalayarak ve diğerlerini görmezden gelerek önleyemezsiniz.

Sadece şiddete temayülü olanlara yeni yeni alanlar açmış olursunuz…

Bakın kadınlar gününde kadınlara uygulanan şiddete, işlenen kadın cinayetlerine….

Bugün kadınlar günüdür diye azalmıyor…

Batı’nın çürümüş sistemini inadına savunarak, tanrıyı göğe çıkartıp, dünyadaki işlere karıştırmayarak,

Vicdanlardan inancı söküp alarak olmaz…

Sonra “Bunlarda hiç Allah korkusu yok mu?” dersiniz ve lakin iş işten çoktan geçmiş olur.

Şiddeti ancak bir bütün, yekpare olarak ele alıp insanların vicdanlarına merhameti yerleştirerek önleyebilirsiniz…

Hayatın her alanında dinden, dini olandan azade seküler-laik ‘yaşam biçimini’ pompalamak, şiddet vuku bulunca da Allah korkusundan bahsetmek bir çelişki değil de nedir?

 “Eskiden böyle değildi, göç sırasında sakatlanan, yaralanan leylekler için bile hastaneler kurulurdu” diye hem geçmişe öykünmek hem de topluma dinsiz bir hayat tarzını dayatmak çözüm yolu değildir.

Tam tersi hatta, bu dilemmadan ve böylesi sakat anlayıştan bu mevcut durumdan daha iyiye ve daha güzele gidecek yol bulmazsınız.