Üretim insan ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına gerçekleştirilen mal ve hizmet artırımını ifade etmektedir. Batı iktisadında insanların ihtiyaçları sınırsız ancak bu ihtiyaçları karşılamak adına işlev gören kaynaklar sınırlı kabul edildiğinden dolayı en önemli amaçlardan birisi iktisadi büyümeyi sağlamak olarak benimsenmiştir. Yani amaç sürekli daha fazla mal ve hizmet üretimi gerçekleştirmektir.

Bu bağlamda Batı iktisadının üretim formunun üretim-tüketim-üretim olduğunu söylemem hiç de yanlış olmaz. Yani bu modele göre insanlar üretim yapıldığı için tüketmek zorundadırlar. Bu amaç doğrultusunda tüketim gerek pazarlama faaliyetleri gerek reklam ve kampanyalar ve gerekse bencillik ve şehvet duyguları sürekli istismar edilerek ayakta tutulmaya çalışılır.

Tüketimin diri tutulmaya çalışılması, bireylerin gerçek ihtiyaçlarını arka plana iterken lüks tüketime ağırlık göstermesine mahal vererek israf patikasının genişlemesi ile sonuçlanmıştır. Kitlevi üretim olarak adlandırılan bu döngü gerçek ihtiyaçların oluşturduğu yapıyı yerle yeksan etmekte, kapitalist toplumlar fazla tüketmekten dolayı bir nevi sosyal yok oluşa maruz kalmaktadır. Çünkü günümüzün kapitalist toplumlarının bir gerçeği olarak maddi ihtiyaçlarına bir sınır çizemeyen ve sürekli daha fazla tüketme eğiliminde olan bireyler giderek ümitsizliğe düşmekte, denge arayışları hayal kırıklıkları ile sonlanmaktadır. “Yalan mıydı sahi sanmıştım?”

Bir tarafta sefalet diğer tarafta ihtişam, bir yanda fazla beslenmekten ölenler diğer yanda açlıktan ölenler, bir yanda varlık bir tarafta yokluk. Bunlar kapitalist dünyanın gerçekleridir. Zira kapitalizm Sanayi Devrimi gerçekleştiğinden beri ürettiklerini tüketebilecek bir noktada hiçbir zaman duramamıştır. Burjuva kesimi buna çözüm olarak dış pazarlara karşı sömürgecilik hareketlerine girişmiş, eski pazarlarını daha çok sömürmeye başlamıştır.

Burjuvazi sömürgecilik faaliyetleri noktasında bir direnişle karşılaşmamak adına sömürdüğü ülkelerin kendi milli endüstrilerini kurmalarını engellemiş, pazarlama/kampanya faaliyetleri ile yurtiçi tüketimi artırmaya çalışmıştır. Buraya kadar bahsettiğim sömürgecilik faaliyetlerini hammadde sömürüsü olarak algılamamanızı istirham ederim. Nitekim sömürgecilik mamul madde bağlantısından ziyade ana sanayi-bağımlı sanayi noktasında durmaktadır. Yani batı iktisadı ancak bir üst teknolojiye kendisi sahip olmak kaydı ile sömürdüğü ülkeye milli sanayisini geliştirme imkânı tanımaktadır.

İslâm iktisadı bir ihtiyaç ekonomisidir. Bu bağlamda mal ve hizmet üretiminin genel çerçevesini de israfın bertaraf edilmesi ve endüstrinin/sektörlerin meşru sahalarda faaliyet göstermesi kaidelerini çizmektedir. Yani mal ve hizmet üretimi sınırlı ihtiyaçlardan dolayı yapılmakta olduğundan ihtiyaçlar üretimin peşinde değil, insanlar ihtiyaçlarının peşinde koşar. Velhasıl bu amaca erişebilmenin yolu ise bireylerin ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olarak milli teknolojisini üreten ve dışarıya bağımlılığı olmayan tarım, sanayi ve hizmetler sektörünün varlığını teşkil etmekten geçmektedir.