Büyük güçler sıcak çatışmaları kendi sınırlarından uzakta tutmak isterler. Öyle ki bölgesel güçler bile kendi coğrafyalarında bir çatışma meydana gelecekse vekâleten bu mücadeleyi sürdürmeyi tercih ederler. Maalesef günümüzde artan militarist şiddetin dalgası en gelişmiş devletleri bile bu girdabın içine çekiyor. Amerika açısından Venezuela bu güvenlik riskini oluştururken Rusya tarafında Ukrayna aynı tehdit algısını meydana getiriyor. Bugün şiddetin boyutu yerküremizde o derece kontrolünü kaybetmiştir ki “serseri mayınlar” ABD ve Rusya’yı da tedirgin ediyor, savaşı yanı başlarına getiriyor.

Ukrayna krizi bölgesel sınırlı savaş olmakla birlikte coğrafyanın jeopolitik özelliği ve birçok dinamiğin sorunun içinde yer alışı nedeniyle sonu kestirilemez bir durum arz ediyor. Bir çatışmada yapacağınız hamleye nasıl tepki verileceğini öngörememe size pozisyon kaybettireceği gibi karşı tarafın cüretini de artırabiliyor. Kırım işgalinde Rusya’ya verilen uluslararası tepkinin zayıflığı bugün Donbas’ta Rusya’nın öngörü kabiliyetini güçlendirmiş görünüyor. Aynı şekilde Amerika’nın iki savaş gemisini Rusya’nın tehditlerinden sonra Karadeniz’e göndermekten vazgeçmesi ve bir takım yaptırımlarla durumun geçiştirilmiş olması Ruslara Ukrayna’nın tamamını işgal etmesi için davetiye çıkarıyor. Diğer taraftan Ukrayna’nın NATO’ya girme talebi, ABD ve AB ile kurmuş olduğu diyalog, Türkiye ile yakın siyasi ve ticari ilişkiler dengeleyici kaldıraç etkisi yapıyor. Ukrayna devlet başkanı Zelensky’nin geçtiğimiz hafta Türkiye’ye gelerek en üst düzeyde görüşmeler yapması, ziyaretinden bir gün önce Erdoğan ve Putin’in telefonda görüşmesi bölgede barışa katkı yapacak güçlü arabulucuk zemini oluşturuyor.

Çatışmanın arka plan analizi

Bu duruma nasıl gelindiğini anlamaya çalışalım. 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Ukrayna, Rus ve Batı değerleri arasında kalmıştı. 2004 yılında yaşanan “Turuncu Devrim” ile o zamana kadar Rus etkisinde olan Ukrayna’da Batı rüzgarları daha belirgin esmeye başlamıştı. Batı ile Rusya arasında böylelikle Ukrayna üzerinden yeni bir hesaplaşma meydana gelmişti. İki kutup arasında gelgitler yaşayan Kiev özellikle güvenlik, enerji ve bir takım ticari faaliyetlerde Moskova’ya kendini bağımlı hissediyordu. Ukrayna 2008’de Ruslar tarafından Gürcistan’a yapılan müdahaleyi “aba altından sopa” olarak algılayarak 2010’da Rus yanlısı Yanukovic’i iktidara taşıdı. Böylelikle Rus etkisi Ukrayna yönetiminde tekrardan baskın hale geldi.

2014’de Yanukovic’in AB ile İşbirliği Anlaşması’nı imzalamaktan vazgeçmesi halk ayaklanmalarının kıvılcımını ateşledi. Bu protestoların sonucunda Rus yanlısı Yanukovic görevden ayrılmak durumunda kaldı. Buna karşın Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı Rus gruplar silahlı saldırılarda bulundu ve Ukrayna ordusu duruma müdahale etti. Rusya’nın da mobilize olmasıyla bugüne kadar 13 bin kişi yaşanan çatışmalarda hayatını kaybetti. Putin, Ukrayna yönetimini çatışmaları kontrol altına alamamakla suçladı. Daha sonra harekete geçerek hibrit yöntemlerle Kırım’ı ilhak etti. Görülen o ki Putin’in Azak Denizi’ne hâkimiyet kurarak Kırım ile Donbas bölgelerini birleştirme planı peyderpey hayata geçiriliyor. Bu amaçla büyük Rus donanması Kırım’da hazır vaziyette tutulurken Ukrayna’nın doğu sınırına da yüz bin civarı silahlı güç konuşlandırılıyor.