Kur’ân-ı Mu’cizu’l-Beyan, Resûlullah’ın (sav) dirileri inzar etmesi çin, Allah tarafından inzal buyrulan bir Ferman-ı âli-şan’dır. Bu hususu Yasin Sûresi’nin gelecek ayet-i kerimesi şu şekilde ifade etmektedir: “(Hayat sahibi olan kimseyi korkutması ve kâfirler üzerine de azabın gerçekleşmesi) hak ve sabit olması (için) o Kur’ân-ı Kerîm’i inzal buyurduk.”[1]

Evet, Kur'ân, ölüler için gönderilmiş bir kitap değildir; bilakis onu anlayıp hayatlarına tatbik etmek için dirilere gönderilmiştir. Çünkü ölülerin artık amelleri kesilmiştir. Onlar Kur’an’ı ne okuyabilirler ne de onunla amel edebilirler.

Üstâd Bedîüzzaman (ra) Hazretleri, Kur'ân’ın dirileri inzar ve irşad edip onları saadet-i ebediyeye sevketmek için inzal olunduğunu şöyle ifade etmektedir;

“Eğer cemaat-i İslâmiyenin hâcât-ı zaruriye-i diniyesi bizzat Kur'ân'a müteveccih olsa idi, o Kitab-ı Mübîn, milyonlarca kitaplara taksim olunan rağbetten daha şedit bir rağbete, ihtiyaç neticesi olan bir teveccühe mazhar olur ve bu sûretle nüfus üzerinde bütün mânâsıyla hâkim ve nâfiz olurdu. Yalnız tilâvetiyle taberrük olunan bir mübarek derecesinde kalmazdı.”[2]

 “Kur'ân'ı inzal etmekten maksat, cumhur-u nâsı irşad etmektir.”[3]

“Her asırda taze nazil oluyor gibi, tazeliğini, gençliğini muhafaza ediyor.”[4]

“Kur'ân, âlem-i insaniyetin mürebbisi(…) insaniyeti saadete sevk eden hakiki mürşidi ve hâdisi”[5]

Aklı başında olan ve Kur’ân’ı okuyup manası üzerinde tefekkür eden her bir insan, Kur'ân’ın  nev-i beşerin dünya ve ahiret saadetini te’mîn edecek ahkâmı ihtiva ettiğini anlar. Kur’ân dirilere nâzil olmuştur. İnsânlar, onun ma‘nâsını anlayarak okumak, evâmirine imtisâl ve nevâhîsinden ictinâb etmek suretiyle Kur’ân’a muvâfık bir hayât geçirmek için Kur'ân gönderilmiştir. Zira Kur’ân ilmî, amelî ve edebî sahalarda nev-i beşerin hayatını tanzim etmek maksadıyla inzal buyrulmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm lafzı ve ma’nâsı ile muteabbedun bihi’dir. Lafzıyla taabbud edilir, ibadet olunur. Ma’nâsı bilinmese dahî elfâzıyla taabbüd edilen tek kitâbdır. Bu, hasiyet sâdece Kur’ân’a mahsûsdur. Evvelki semâvî kitâblarda yoktur. Hadîs, Risâle-i Nûr, herhangi bir tasavvuf kitâbı yâda evliyâların şiirleri kabirler üzerinde ve ta’ziyelerde taabbüd niyyetiyle okunmaz, böyle yapılması bid’a-yı kabîhadır. Risâle-i Nûr, elfâzıyla taabbud edilen bir kitab değildir. Risâle-i Nûr’u okuyup tefekküri bir ibadet yapmak ibâdettir. Evet, Kur’ân sadece mezarlıklarda ölüler üzerine okunan bir kitab değildir. O, dirileri, hayatta olanları inzar etmek için gönderilmiş bir kitabtır.

Kur'an ölülere okununca ehl-i iman ölüler okunan Kur'an’dan müstefid olurlar. Fakat Kur'an’ın ölüler üzerine okunması tebeidir. Kur'an’ın asıl indirilme gayesi dirileri inzardır.

____________
[1] Yasin 36:70.
[2] Âsar-ı Bediiyye Sünuhat, Kur'ân’ın Hakimiyyet-i Mutlakası s:323.
[3] İşaratü’l İ’caz s:293.
[4] 25. Söz 1. Şule 3.Şua, 2. Cilve s:546.
[5] 25. Söz, Mukaddime, s:491.