Osmanlı’da tasavvuf denilince akla gelen tartışmalı grup hiç şüphesiz Melamilerdir. Melamilik birçok tartışmaya sebep olmuş, tahkikata uğramış, kurbanlar vermiş, hedef gösterilmiş, katle uğramıştır. Öyle ki halen dahi anlaşılamamış, maalesef sapkın gibi haksız ve yersiz ithamlara maruz kalmıştır. Osmanlı ve Melamilik denilince akla gelen ilk isim hiç şüphesiz İsmail Maşuki Hazretleri’dir. (İlgisini çekenler, gazetemizde yazdığım İsmail Maşuki yazımı okuyabilirler.) Hemen ardından idam edilen Hamza Bali de akla gelen isimlerdendir. Sonrasında Melami karşıtları, onları Hamzavi diye anmıştır ancak Melamiler hiçbir zaman kendilerine Hamzavi dememiş, Bayrami/Melami demişlerdir. Bir diğer isim de İdris-i Muhtefi’dir, ki ayrı araştırmanızı tavsiye ederim. Burada ele alacağımız isim ise Sütçü Beşir Ağa’dır.

İsmail Maşuki, Hamza Bali gibi Melami evliyaların idamından sonra Melamilik kendini gizlemiştir. Sık sık tahkikata uğradığı için sırlanmışlardır. Ancak tahkikattan kurtulamayanlar da olmuştur. Sütçü Beşir Ağa 1628’de şeyhlik makamına geçmiştir. Eskiden mensubu olduğu Bostancı Ocağı’ndan pek çok kişi ona mürit olmuştur. Müritlerine yazdığı mektuptan şeriata ne kadar bağlı olduğunu anlamaktayız. Ancak hakikat düşmanı ham yobazlar, diğer evliyalara yaptıkları gibi Beşir Ağa’nın da şeriata aykırı davrandığını ileri sürmüşlerdir. Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa, ortaya çıkan dedikodular üzerine hakkında tahkikat yapılması emrini vermiştir. Nitekim sonuç olarak Şeyhülislam Sunizade’nin “zındıklık” fetvasıyla idam edilmiş, şehit olmuştur. İdam edildiğinde doksan küsur yaşında olması özellikle müritlerinin tepkisini çekmiştir. Bunun üzerine Şeyhülislam kırk müridinin daha idam edilmesine karar vermiştir. Daha sonra bu idamlar halkın tepkisini alınca şeyhülislam görevinden azledilmiştir amma giden baş gitmiştir bir kere… İşte bu kırk mürit idam sehpasına giderken, yine bir Melami ereni olan Mehmed Muhyiddin Efendi’nin özellikle Kadızadeliler gibi ham yobaz takımına karşı yazdığı şu deyişi gür sesle okumuşlar, Osmanlı sokaklarını çınlatmışlardır:

“Zâhid bize ta’n eyleme, Hak ismin okur dilimiz.
Sakın efsane söyleme, Hazret’e varır yolumuz.

Sayılmayız parmağ ile, Tükenmeyiz kırmağ ile
Taşramızdan sormağ ile, Kimse bilmez ahvâlimiz.

Halvetî yolun güderiz, Çekilip Hakk’a gideriz
Gazay-ı ekber ederiz, İmam Ali’dir ulumuz.

Erenlerin çoktur yolu, Cümlesine dedik belî
Gören bizi sanır deli, Usludan yeğdir delimiz.

Tevhîd eden deli olmaz, Allah diyen mahrum kalmaz
Her seher açılır, solmaz, Bahara erer gülümüz.

Muhyî sana olan himmet, Âşık isen cana minnet
Elif Allah, mim Muhammed, Kisvemizdedir dâlimiz.”