Kültürüne ve inancına asi oluşuyla gurur duyan bir gençlik var karşımızda. İçlerini saran boşluk duygusundan habersiz, tutunmaya çalışıyorlar kendilerine.

Arno Gruen, “Kendine İhanet” adlı kitabında şöyle der: “Boşluk korkuya, korku öfkeye, öfke de saldırganlığa neden olur.”

Kültüre ve inanışa ihanet edişin temelinde de “boşluk hissi” vardır. Hırs ve saldırganlık; gençliğin iç didişmesi ve bunalımıdır.

Susturmak için arayış sesini, hedonist bir yaşama yelken açarlar. Bu aslında insanın kendi çaresizliği ile dalga geçişidir.

Genç kuşak huzursuz, umutsuz ve aşırı hayalci. Dolayısıyla çıkmaz sokakları da, acı. “Acının, bize acıyı verenler tarafından dindirilmesi gerekliliği yalanı tarafından kışkırtılan bir sevginin var olduğu bir dünyada, yaşama cesaretini nasıl gösteriyoruz?” diye soran Arno Gruen’e hissizleşerek, cevabını verebiliriz değil mi?

İhanetin temelinde, sevgisizlik vardır. Ait olamama duygusu vardır. İhanet, gururla çevrilidir. “Bize, genelde ihanet eden kendi kibirlimizdir” der Jane Austen.

Kendiyle hesaplaşmak istemeyen insanının sığınadır, ihanet. Çağın gençliği ihanetin bedelini, iç dünyalarındaki kargaşa ile ödemekte. Bu kargaşa da kimisini ahlak ve değerlerden kopararak Batılı yaşam tarzına doğru sürüklüyor, kimisini de inanç sistemini zedeleyerek ateist, deist kılıyor.

Deist olduğunu söyleyen bir genç kardeşimizle ara ara sohbet ederiz. Ona göre, evreni düşünmek ibadet mahiyetinde rahatlatıcı. Ve o insanlığa hizmet etme isteğiyle fikren ibadette.

Hatta konuşması, bir şeyle meşgul olması da bunun içinde. Yani doğal ihtiyaçları, insanlığın temelini teşkil eden iyi oluşu, bu şekilde tanzim etmiş.

Gençlik, şekillendirilmiş bir görme biçimi ile bakıyor, anlamaya çalışıyor. Kitaplar, müzikler, resimler, filmler hep ortak bir şeye hizmet etti. Modern yaşama...

Çizilen medeniyet resimlerinde ne aile var ne de birik ve beraberlik. Bireyin kendi alanı, yaşamı var; yani özgürlük masalı. İkisini de bir adım ötesi, yalnızlık. Evet, dijital medeniyet anti sosyal yaşamı dayatmakta. Yalnızlık duygusu, giderek ahlaka ters düşen her şeyin yaşanmasına zemin olacağı gibi iyi olan her şeye de muhalif olacak.

Gençlerle anlaşma diliyle iletişim kuralım. Yaratılışla bize yüklenen verili dünyamızı onlarla yaşayarak paylaşalım.

İhanet hikâyesiyle hafızlara kazınan şahmeranı, o meşhur efsaneyi bilmeyenimiz yoktur. Dostu, menfaate değişmek; insanlığın en dehşet verici ayıplarından biridir.

İçe sinmiş doyumsuzluk hissi, ne yaparsak yapalım yok olmaz. Hâkim olma isteği, ihanet; İslam medeniyetinde kuyu metaforu ile anlatılır. Masumiyetini yitirmeyenler, o kuyuda evet daracık mekânda yaşamlarını sürdürürler.

“Korku, ihanet ve azap dolu bir dünya, ezmenin ezilmenin dünyası, kendini yetkinleştirdikçe daha az acımasız olacak yerde daha da acımasız bir dünya. Bizim dünyamızda ilerleme, daha fazla acıya doğru bir ilerleme olacak.” George Orwell çağın vebası hırsı, bu cümleleriyle anlatmış.

Maneviyat ikliminin oluşması için vefa, teslimiyet ve sadakat şart.

Bugünün penceresine şöyle seslenmekte İsmet Özel: “Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı, kendime Rabb bellemeyeceğim.” Kalbinize emanetsiniz...