Hüzün ve keder içerisinde girdiğimiz Ramazan bayramımız mübarek olsun. Şüphesiz ki ümmetin acısı ve ilk kıblemizin işgali ile çocuklar dâhil, onlarca şehit vermek bizlere asla bayram yaptırmaz. Sevinç yaşatmaz. Salahaddin-i Eyyubi'nin; " Allah'a yemin ederim ki, Mescid-i Aksa'yı kurtarmadan asla gülmeyeceğim," demesi bizler için çok büyük bir uyarıdır. Duâmız ümmet için, Kudüs, Gazze ve ağlayan İslâm diyarları içindir. Ya Rabbi! Senin yolunda cihad eden, gayret eden ve çırpınan kullarına yardımını lutfeyle! Kâfirlere karşı bizlere zaferler nasib eyle! Ecdadımız Osmanlı’nın tarih sahnesinden ayrılışından bu yana, nice acılar yaşanıyor İslâm dünyasında. Yürekler burkuluyor, gönüller sızlıyor ve gözler yaşarıyor. Osmanlı ki, sadece İslâm dünyasının değil, dünyadaki nice mazlumların hamisi olmuştu.

Birliğimize vesile ol ey Mescid-i Aksa,

Biliyoruz yine büründün yasa…

Öyle dualar ki, ulaşıyor arşa,

Biliyoruz kılıçları, artık küffara…

SAMİRİ’DİR ONLARIN KARAKTERİ

Allah’ın gönderdiği pek çok Peygambere vatan olan Filistin, küfür çizmeleri altında yine. Ağıtlar gökleri alıyor, nice canlar toprağa gidiyor. Bu Yahudi ki ne kadar zalim öyle. Guya dinine uygun hareket ediyor. Hani dindar derler ya! Hiç alakası yok. Zaten dinlerini bozmuşlar. Onlar nefis ve hevalarını ilah edinmişler. Değil mi ki onlar Musa as’ a da nice eziyetler ettiler. O, Rabbinin davetine gittiği zaman, altından buzağı yapıp ona taptılar. Bunu beceren Samiri, onları belirleyen en açık karakterleri:

"Demişlerdi ki: Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız." (Tâhâ 91)

“(Musa) Dedi ki: "Senin amacın nedir ey Samiri?"

“Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi." (Tâhâ 95,96)

İşte nefse tapmanın işareti. Cenab-ı Hakk onları Fir’avn’nun zulmünden ve Nil nehrini yararak ölümden kurtardığı halde böyle yapmışlardı. Ayrıca Rabbimiz Fir’avn ve ordusunu nehirde boğuvermişti. Allah cc kendilerine daha nice imkân ve nimetler verdiği halde, hep isyan ettiler ve Allah’ın gazabına uğradılar.

Ama onlara dur durak yok. Ayette de işaret edildiği üzere nice yüzyıl devletsiz ve rezil bir şekilde darmadağın dolaştıkları halde, yine ibret almadılar ve almazlar da. Çünkü karakterleri bozuk.

EY DÜNYA! NE KADAR DA ZALİMSİNİZ!

Tabii ki burada sadece onları değil diğer ehli küfrü de anmak gerekir. Hepsinin ortak özelliği, Müslümanları sevmemek ve onlara zulmetmek. Dünyada yaşananlar da bunu açık bir şekilde gösteriyor. Hem öyle ki, beşikteki yavruya kadar asla hiç birine acımazlar.

“Ey iman edenler! Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da, onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Maide 51)

Evet, ayrıca onlar birbirlerinin dostudur. Allah cc en doğruyu beyan buyurur. İşte yaşananlar ve işte gerçek. Bakın İsrail’in şu anki zulmüne. Diğer yandaş devletlerin ise, doğru dürüst kınamaları olmadığı gibi, bunca zulüm karşısında neredeyse Filistin’i suçlu çıkaracaklar. Ya günlerdir mübarek Mescid-i Aksa’da kadın, erkek ve çocuklara attığınız ses bombaları ve plastik kurşunlar ne olacak? Dövülen analar, bacılar ne olacak? Ey dünya! Ne kadar da zalimsiniz!

İSRA VE MİRAÇ

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in mucizelerinden birisi de İsra ve Mi’raç’tır. İsra gece yolculuğu, miraç da göklere çıkış anlamlarını ihtiva ederler.

Peygamberimiz'in Mekke-i Mükerreme'den alınıp Cebrail as’ın refakatinde, bir "burak" ile Mescid-i Aksa'ya götürülüşü geceleyin olduğu için, ona İsra mucizesi denmiştir. Yüce Allah (c.c.) bu gerçeği şöyle haber verir:

“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra 1)

Mescid-i Aksa'da diğer peygamberlere imam olup namaz kıldırdıktan sonra göklere u'ruc etmiştir ki buna da Mi’raç mucizesi denir.

Ayette belirtildiği üzere etrafı mübarek kılınan mekândır Mescid-i Aksa. O aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesidir ki, bu da yine onun kutsallığına işarettir.

İBADET İÇİN YOLCULUK YAPILAN ÜÇ MESCİD

Ebû Hüreyre (ra), Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir: 

“(İbâdet için) sadece şu üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebî ve Mescid-i Aksâ.” (Buharî, Enbiyâ 8; Müslim, Mesâcid 2)

YÜREĞİMİZDE BİR YARADIR O AKSA

Hem de derinlemesine.

Hz. Ömerlerin, Şarkın sultanı Selahaddini Eyyubilerin ve ecdadımızın emanetidir. Yavuz Sultan Selim ki, “dünya iki padişaha dar “ diyen insan! Kudüs’te kalan, ikramlarda bulunan, haçı kaldıran ecdad! Her millete adalet dağıtan iman!

Şimdi işgal altında yine Kudüs.

Zulümler çekmekte Müslüman!

Acılar var orada…

Ey kendinden başkasına insan gözüyle bakmayan Yahudi.

Ey onun destekçileri!

Âhiret var bilir misiniz?

Hesap var siz de görürsünüz!

KUDÜS VE GAZZE'YE AĞIT Analar vardı, Kiminin kucağındaydı yavrusu, Kimininse karnında. Vuruldular, Şehadete koştular... Çocuklardı onlar, Kimi mektepli, kimi mektepsiz… Önce korkudan açılmıştı gözleri, Sonra da, Açılmamak üzere kapanmıştı... Nineler vardı; Çileyle yoğrulan… Ak örtüleriyle koşuştururken, Enkazlar arasında, Kıpırdardı dudakları, O anda bir kıyamet daha kopardı, Yıkılır kalırlardı. Dedeler vardı; Yılların acı ve hüznü, Omuzlarını çökertmiş... "Âh" der niceleri, Yaşlarla dolar gözleri, Deşelerken küllenmiş acıları... Yürekleri vardı onların; Bir şey yapamamanın, Acısıyla kıvranan. Yavruları vardı onların; Alınlarından vurulan… Gençleri var şimdi, Şehadete susayan, Mus’abları arzulayan... Avlarını, Sapan taşlarıyla, Avlamaya çalışan… * * * Ve bebekler; Beyaz kefenleriyle, Melekler misâli uçarak, Girdiler toprağa… O yavrucaklar, O analar, babalar, Dedeler ve nineler… Ey insanlık! Öldü mü insanlık? Duygusuz mu kalpleriniz? Niçin susar dilleriniz? Ölü müsünüz yoksa? Sizin olsaydı o yavrucaklar, Ve siz olsaydınız o toprakta, Ne dersiniz? Kör mü oldu gözleriniz? İşitmez mi kulaklarınız? *** Sen ki ey Yahudi! Ne çabuk unuttun? Sana yaptığını Fir’avn’un? Hani boğazlatıyordu, Erkek çocuklarınızı. Köleydiniz o gün hepiniz, İşkenceydi katığınız. Allah bir kurtarıcı gönderdi, Yıllardır istediğiniz... Sizi Fir’avn’dan kurtardı, Onu deryalarda boğdu. Ama siz unuttunuz Allah’ı, Altından yaptığınız, Buzağıya taptınız, Samiri'ydi sizin karakteriniz… Siz ki; Peygamberleri öldürdünüz! Hak dini bozdunuz! Allah’ın dini diyerek, Nefislerinize taptınız! Zulümlerinize her zaman, Bir kılıf uydurdunuz. * * * İnsanlık bugün, Kendisiyle savaşta. Nerede garip, mazlum, Orada kan, acı ve ıstırap… Azgın iştahı kabarmış, Nice canavar ağız açmış... Hani nerede adalet? Nerede insan hakları? Ama bir adalet var ki o, Adl-i İlahi! Varılacak O’na! Ve sonuç çıkacak ortaya! Zalimler bulacak cezasını, Mazlumlar gülecek o gün. Ama bizler, Ne yapıyoruz bugün? O da sorulacak o gün. Şimdi kan ağlıyor içimiz, Zira yanıyor Gazze’miz! Kudüs'ümüz, Mescid-i Aksa'mız! Sen ey Gazze’li, Kudüs’lü, Sen Filistin’li, Afganlı, Bosna’lı, Afrika'lı, Doğu Türkistan'lı, Iraklı, Çeçenli, Suriye'li... Coğrafyamın neresine baksam, Hep kan ve gözyaşı… *** Sen ey şehit! Gittin mi gencecik? Sen ey çileli çocuk, Cennete mi yolculuk? Bilesin ki, Müştaktır Cennetler  sana! Şikâyet et zalimleri Allah'a! Ey Müslüman! Allah buyuruyor ki; "Sen onların dinine girmedikçe, Yahudi ve hristiyanlar, Senden asla, Hoşnud ve razı olmazlar." (2/120) Unutma, unutturma!

BAYRAM MI OLDU?

Sana bayram mı oldu ey mü'min, Mescid-i Aksa ağlıyorken orada? Kalpler yıkık, yürekler hüzün, Dayanır mı acep gönüller buna?

Duâ, duâ ki gökleri kaplasın, Öyle derin ki, arşa ulaşsın, Melekler bile bu hâle şaşsın, O şehitler ki, Cennete kavuşsun.