Bu maskeli günlerde bir sosyolog-tarihçinin yazısına elbette “tıbbi maske”ler konu olamaz…

Bizim konumuz, insanların gerçek kimliklerini ve onu temsil eden yüzlerini arkasına alan ve onlara çıkarlarına ulaşmada “ yardım ve yataklık” yapan sosyolojik, psikolojik, pedagojik formasyonların da bu amaca hizmet ettirildiği, ahlaki zafiyete tekabül eden bir “maske” türüdür…

Bu tür maskenin hakikat karşısındaki güçsüzlüğünü, takanı da bir hamleyle düşerek hem çağına hem de sonraki çağlara karşı “zelil” edişini bütün insanlık tarihi çok iyi bilir…

İnsanlara hem dinler hem akıl sahibi söz ehlinin tarih boyunca yaptığı en önemli tavsiyelere de konu olmasına rağmen, “Ona oldu ama bana olmaz, benim zekâm bunun üstesinden gelir” cüretkârlığı ile her dönemde “maske” takanlar hiç eksik olmamıştır…

Bugün gelişmenin ulaştığı noktada hiç kimse böbürlenmesin diye ta iki bin yıl öncesinden bir düşünürün “maske”ye dair söylediklerini tekrar hatırlatacağım: “Zira kimse bir maskeyi uzun süre taşıyamaz, uydurma şeyler çabucak kendi doğalarına geri döner; şöyle diyeyim, temelinde doğruluk yatan her şey zeminden boy atar, zamanı geldiğinde de daha büyük, daha iyi olarak ortaya çıkar…”

Tıpkı hakikatin her türlü yalanın üzerinde olması gibi, adalet de her türlü haksızlığın üzerinde yer alır…

Yine her “maske” mutlak bir yalana/yalancıya ve mutlak bir haksızlığa/haksıza işaret eder; “Olduğu gibi görünen ya da göründüğü olan” her insan, “maske”ye karşı en önemli şifre kırıcıdır…      

Maskelerin uzun süre taşınamayacağını biliyoruz; ama hiçbir maske siyasetteki kadar çabuk düşmemiştir sanırım; “Politik tartışmalar maskeleri düşürür” hakikatiyle…   

Son zamanlarda ifade etmeye çalıştığım hakikatler tecelli ediyor; politik âlemde…

Hakikat kendisini ya bizzat maskeleyene tasdik ettirmiştir ya da maskeleyenin en yakın şahitlerine…

Ve tükenmiş bir yetkiyle söylenenler artık “samimi” olarak adlandırılamazlar: Babacan, Davutoğlu ve Gül ile ilgili durumu şahsen bu kategoride değerlendiriyorum…

Tekrar ifade etmeyi gerektirmeyecek kadar hafızalara yer etmiş itiraflarında Babacan, aslında maskesini düşürmüştür…

“Söyleyene değil söyletene bak” şeklinde okuduğum bu hadiseyi, -“maske” ve “hakikat” mücadelesinin tarihsel zeminine uygun olarak- hakikatin bir zaferi şeklinde değerlendiriyorum…

Çünkü hiçbir maskeli, maskesini bu kadar “gaza” gelerek indirmek istemez; üstelik de siyasi ikbali açısından düşünüldüğünde…

Hakikat, hiçbir yalancıya “suç ortağı” olmamıştır; Allah’ın vaadi gereği olmayacaktır da…

HDP konusunda de maske takanlarda maskelerini uzun süre taşıyamadılar zira…

Daha iki buçuk yıl olmasına rağmen ülkeyi “sanki yarın seçim olacak/mış” gibi bir atmosfere sokmaya çalışan muhalefetin durumu, gerçekten de çok dramatik bir hal aldı…

Evet, iktidar açısından bakıldığında da her şey çok kolay ve tastamam demiyoruz elbette…

Lakin muhalefet, konuşarak maskelerini indirdikçe, sakladıkları yerden baklayı çıkardıkça, gelecek adına çok daha tedirgin edici oluyorlar…

Bu tabloda şahsi kanaatim şudur: Eğer iktidar büyük bir hata ile “pandemiye yenilmezse” dağınık zihinli bu muhalefete asla yenilmeyecektir…