Dünya zamandan geçiyor bence kâri.

Eskiler “edepsizlik edep olmuş” diye söylüyorlardı. Bir de bu zamanı görselerdi! Gördüğümüz, duyduğumuz onca şeye bakınca insanın utanmaktan daha ağır bir duyguya sahip olamamasına üzülüyorum. Zira bu tam da öyle bir durum. Utanmaktan meydana çıkamaz dediklerimiz tepemize çıkarılıyor, ayıp dediklerimiz normalden de normal oluyor ve evvel zamanda yaşayanlar yine haklı edepsizlik edep oluyor.

Bir şey daha var bu vaktin insanın kör olduğu; zulüm. Her şeye hassasiyeti olduğunu iddia eden insanlık insanın insana yaptığı zulmü görmüyor, duymuyor hatta bakmıyor ve dinlemiyor bile. Nasıl bir hissizlik bu anlamak da zorlanıyorum ben.

Bir yanda dünyayı kendilerinin sananlar diğer yanda yaşamak için bile olsa küçücük bir hak tanınmayanlar. Öte tarafta bütün bunları gördüğü bildiği halde ses çıkarmayan, çıkaramayanlar. Ama şunu bilmek gerek ki Allah bunların hepsinin hesabın hepimize soracak.

Bir zaman şöyle demiştim:

Bazıları, duruma göre, adama göre, zamana göre konuşuyor ya da susuyor ya nasıl olacak o iş. Hakikat bir ve tekse ve söyleyeceği de hakikatse neden sussun ki insan?

Allah’ım, dünya masumların o temiz gözlerindeki ferle dönüyorken o feri söndürenlerin hesabını biz soramayacaksan ne olur sen sor.

Ve Allah sustuklarımızdan da hesaba çekecek bizi… İnanıyorum.

Asırlarca hükmettiğimiz o topraklarda bundan yedi yüz sene evvel Şeyh Edebali’nin sözünü kendine rehber edinen ecdadımız barış ile dalgalandırmamış mıydı yeşil sancağı. Şöyle demişti Şeyh Edebali:

“Oğul Osman, insanı yaşat ki devlet yaşasın!”

Şimdi ben dahi o büyük hesap gününde yakasına yapışacağım o sureti insan olan garip “şey”in. Onca Müslüman’ı, masumu, gün görmemişi katlettiği için belki. Ama en ziyade insan adını kirlettiği için…

Ve o gün babası öldürülmüş, gözündeki yaş alnındaki kana karışmış bir mazlum çocuk yanağından süzülen kana aldırmadan çıkar babasının katilleri karşısına da sorar?

-Ne tuhaf değil mi?

-…?

-Siz de insansınız!