Katar’ın başkenti Doha’dan yayın yapan Arap dünyasının ünlü televizyon kanalı el-Cezire, geçen hafta Avrupa Birliği’nden üst düzey bir yetkilinin “Avrupalılar Hamas’la görüşebilirler” dediğini aktardı.

Konuyla ilgili haberde, çözümün parçası olduğu için Hamas’la bir şekilde görüşülmesi gerektiğini ifade eden Avrupalı yetkilinin son savaştan da zaferle çıkan hareketle diyalogu uzlaşı şartına bağladığı, uzlaşının sağlanmasının ardından Hamas’la doğrudan veya Katar ve Mısır’ın arabuluculuğuyla görüşülebileceğini söylediği belirtildi.

Bugünlerde ayrıca Washington ile Hamas arasında dolaylı görüşmelerin başlayabileceği konuşuluyor.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne açtığı ve 11 gün süren savaş, Hamas’ın Filistin denkleminde asla yok sayılamayacak bir unsur olduğunu herkese yeniden gösterdi.

Fakat ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin bu gerçeği kabullenip Hamas’la normal bir şekilde diyaloga girmelerini beklemek gerçekçi olmaz.

Adı açıklanmayan Avrupalı yetkilinin ileri sürdüğü uzlaşı şartı Hamas’la görüşülebilmesini bir anlamda Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın onayına bağlıyor.

Uluslararası toplumun kendisini yegâne muhatap görmesi için her şeyi yapmaya hazır olan Abbas istemediği sürece Filistin’de uzlaşı gerçekleşmeyeceği için Hamas’la görüşme de olmayacak demektir.

İkincisi, Avrupa’nın İsrail üzerinde çok fazla etkinliği yok.

Aslı oyun değiştirici ABD.

Trump döneminde Washington, Kudüs’ün İsrail’in başkenti kabul edilmesi gibi işgalciler lehine ve Filistinliler aleyhine birçok karara imza attı.

Biden’ın başkanlık koltuğuna oturmasının ardından da o kararlardan vazgeçmedi.

Yeni yönetimin yaptığı “iki devletli çözüm” söylemine dönmekten ve Filistinlilere yardım vaadinde bulunmaktan başka bir şey olmadı.

Dolayısıyla ABD’nin de Hamas’ı doğrudan muhatap kabul etmesi ve görüşmesi zor.

Seçimlerde kendisine oy veren Müslümanların ve Demokrat Parti içindeki bir takım insaf sahiplerinin işgalcilerden taraf olmamasını istediği Biden yönetiminin iki devletli çözüm söylemine dönmesi İsrail’in planlarına aykırı.

Fakat söz konusu söylemin son dönemde yok sayılan Abbas’ı kıymete bindirmekten başka bir yararı yok.

Üstelik bu durumun şöyle bir sonucundan da bahsedilebilir:

Washington tarafından devre dışı bırakılan Abbas zorunlu olarak Hamas’a yaklaşma gereği duymuştu.

ABD’nin maddi ve siyasi desteğini arkasına alacağını anladığı andan itibaren yeniden eski pozisyonuna döndü.

Filistin direnişinin son savaştan zaferle çıkmasıyla birlikte Abbas adeta yeniden hatırlandı.

Savaş boyunca Batı Yaka’da gösterilerin kontrol dışına çıkarak intifadaya dönüşmemesi için büyük çaba sarf eden ve Mescid-i Aksa’da aleyhinde sloganlar atılan Filistin Devlet Başkanı, hiç hak etmediği bir ilgiyle karşı karşıya.

Bu ilgi Abbas’ı uzlaşı şartı olarak Hamas’tan bir dizi kabul edilemez taviz talep etmeye sevk ederse şaşmamak gerek.

ABD’den ve Avrupa’dan gelen görüşme taleplerine Hamas’ın şüpheyle yaklaştığı da unutulmamalı.

Çözümden anladığı işgalin meşruiyetini Hamas’a kabul ettirmek olan ABD ve Avrupa, “İsrail’i tanıma” şartından kolayca vazgeçemez.

Hamas’ın da İsrail’in meşruiyetini tanıması ve bu şekilde bir şartın öne sürüldüğü diyaloğa yanaşması mümkün değil.