Dünya Uygur Kongresi’nin talebi üzerine Doğu Türkistan’daki Çin zulmü Londra’da kurulan “Uygur Mahkemesi”nde yargılanmaktadır. Mahkeme’nin adli bir özelliği bulunmamakta; zulme uğrayan Doğu Türkistan Türklerinin uğradıkları zulmü belgeleyerek kayıtlara geçirmektedir.

Dokuz üyesi ile tanıkları dinleyerek zulmü belgeleyen, somut deliller ve belgeler toplayan mahkemenin İngiliz resmi makamlarında bir karşılığı elbette yoktur. Fakat Uygurların bir mahkeme kurarak seslerini dünyaya duyurmaları, bu anlamda bir zemin bulmaları veya zulmün kayıt altın alınması açısından büyük önem taşımaktadır.

Uygur Mahkemesinin kurulması ve yapılan soykırımı belgeleyen deliller toplanması dünyada ses getirmiş olacak ki, söz konusu mahkemede konuşanlar Çin makamları tarafından “yalan makineleri” olarak tanımlandı. Mahkemede konuşan, zulme uğrayan Uygurların ifadeleri de dünya basını tarafından ilgiyle izlenmeye devam etmektedir.  

Doğu Türkistan, zengin petrol yataklarına sahiptir ve yüzölçümü ile Çin’in beşte birlik kısmını oluşturmaktadır. Enerji havzası olması, ekonomik zenginliği ve stratejik özellikleri ile Çin’in çok önem verdiği bir coğrafyadır. Bilindiği gibi Türkistan’ın batı kısmı da uzun yıllar Rus sömürgesi altındaydı. 1990’lardan sonra yaşanan gelişmelerden sonra Rusya bu bölgeden çekilmişse de kurulan Türk devletleri üzerinde etkili nüfuzu hala devam etmektedir.

Çin’in birkaç yıldır Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerini toptan yok etme girişimine dünya yeterli tepkiyi vermemiş ve bir millet her haliyle bu devletin insafına terkedilmiştir.

Bu süreçte dış dünyadan Çin’i kınayan söylemler, yönetimlerin bakış açışlarına göre değişmiştir. Hiçbir devlet İsrail’in arkasında durulduğu gibi, Çin zulmüne karşı kararlı bir duruş sergilememiştir. Mesela Amerika’da Trump yönetimine göre Çin’in Uygurlara yaptıkları “soykırım” ve “insanlığa karşı suç” olarak tanımlanırken, Biden yönetimince “her ülkede kültürel farklı normların” olduğuna dikkat çekilerek hafife alınmıştır. İngiltere’de Parlamento Uygurlara yapılanları soykırım olarak tanımlarken, hükümet bu yönde bir tutum sergilememiştir. Fakat ne olursa olsun Amerika ve İngiltere gibi bazı batılı devletlerin Çin’e yönelik etkisi olmayan söylemleri bile Doğu Türkistanlılar için umut olmuştur.

Batıdan gelen bu parçalı söylemler, hatta Çin zulmünü açıklamak için imkân bulmaları bile Uygur Türklerine rahat nefes aldırmaktadır.

Zulüm altında yok olma tehlikesi altında olan bu millete asıl sahip çıkması gereken İslam dünyası, maalesef ortalarda yoktur. Hepsi kabuğuna çekilmiş durumdadır. Uygurlar Müslümandır ve Türk’tür. Bu kelimelerin çağrıştırdığı kardeşliklerin yansıması olarak Müslüman dünya cihetinden gökkubede yankı bırakacak bir ses veya nefesten iz yoktur. İslam dünyası, derin bir uykudadır. Bu umursamazlık, mazluma sahip çıkmamazlık, ufku kaplayan sömürge bulutlarının şiddetli fırtınaya dönüşeceğini görememezlik endişe vericidir.

Zulümden kaçan Uygur Türkleri uğradıkları zulmü ve soykırımı dünyaya duyurmaya yönelik imkânları, destekleri maalesef “Müslüman” ülkelerde bulunamamışlardır. Uygur mahkemesinin neden Londra’da açıldığı da bunu anlatmaktadır.

Bir millet, anavatanlarında gittikçe erimektedir. Uygurlar, modern dünyadan destek beklemektedirler. En azından çığlıklarının duyulduğuna yönelik, karşı tepkileri görmek istemektedirler. Bugün onların başlarına gelenler, yarın dünyanın doğusunda yaşayan her milletin başına gelebilir.