Türkiye- ABD ilişkileri, fevkalade iyi yıllardan sonra gittikçe soğuyan ve kötüleşen bir mecrada ilerliyor. Demokrat Parti ile başlayan bu hava, Türkiye’nin NATO’ya ve ABD’nin sürüklediği ittifaklara girmesi ile resmi söylemlere yansıdığı gibi “dostluk” ve “müttefiklik” bilinci içinde devam etti. Fakat 2002’de TBMM’de Irak tezkeresi ret edilince bu hava değişmeye başladı; ilişkilerde sorunlar, çatlaklar ve yol ayırımları ile bugünlere kadar gelindi.

Türkiye için önem arz eden konularda ABD yönetimi her zaman dikkatli adımlar atarak ve ifadeler kullanarak “müttefikini” zor duruma düşürmemeye gayret ediyordu. Bu havanın değişmesi ile iki devlet çoğu temel konularda karşı cephelerde yer almaya başladılar.

Mesela Türkiye’nin dış politikadaki en hassas konularından birisi olan Ermeni meselesinde ABD yönetimi her zaman ihtiyatlı dil kullanırken, Biden’in bu yılki geleneksel 24 Nisan mesajında hiç tereddütsüz “soykırım” lafzını kullanması dikkatlerden kaçmadı.

Irak, Suriye, Güney Kafkasya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs meselesi ve Libya’da ortaya çıkan sorunlarda ABD ile Türkiye hep karşı cephelerde yer aldılar. Zaman zaman sert demeçler ve bazen de tehdit dilleri, Türkiye-ABD ilişkilerinin iyi yolda ilerlemediğinin göstergesiydi.

Daha önceki dönemlerde görevlere gelen ABD başkanlarını ilk arayarak tebrik eden, dış politikaya yönelik olarak kamuoyuna mesajlar veren Türkiye Başbakanları veya Cumhurbaşkanları görüntüleri artık tarihte kalmışa benziyor.

Geçmişteki ABD başkanlık seçimlerine bakıldığında, 4 Kasım 2008’den bir gün sonra ve 6 Kasım 2012’den iki gün sonra Başbakan Erdoğan Başkan Obama’yı arayarak tebrik ediyor. Yine 8 Kasım 2016 seçimlerinden bir gün sonra da Donald Trump’ı arıyor, tebrik ediyor ve geleceğe yönelik işbirliği mesajları veriyorlar. Fakat 3 Kasım 2020 seçimlerinden sonra Türkiye’den yeni başkanı tebrike yönelik bir arama olmuyor.

Biden 20 Ocak 2021 tarihinde göreve başlıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan 23 Nisan 2021’de kendisi ile telefonda ilk defa görüşüyor. Yani her haliyle Türk-ABD ilişkilerinde ciddi bir kırılmanın ve düşüşün olduğu belli oluyor.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO zirvesi için Belçika’nın başkenti Brüksel’e gidiyor. Zirveye ABD başkanı John Biden de katılacak. İki lider 14 Haziran’da bu zirvede bir araya gelerek baş başa görüşme yapacaklar. Biden 2008-2016 yılları arasında Barack Obama’nın yardımcısıydı; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bu süreçte tanışıyorlar ama Başkan olduktan sonra yapılacak olan ilk görüşme olduğu için önem arz ediyor. Ayrıca iki ülke ilişkilerinin gittikçe kötüleşen bir havaya doğru yol alması sebebiyle, iki liderin geleceğe yönelik burada verecekleri mesajlar çok önemli görünüyor.

ABD’nin Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de takip ettiği politikalar Türkiye’nin menfaatlerine temelden uyuşmamaktadır. ABD’nin istediği, kendi politikaları çerçevesinde Türkiye’nin yönünü tayin etmesidir.

Türkiye’nin teknoloji üretmemesi, caydırıcı silahlara sahip olmaması, güvenliği için hep kendisine muhtaç olunması, etrafında söz sahibi olmaması, bölgede geleceğine yönelik politikalar geliştirmemesi ABD’nin arzularıdır. Bu çemberi kıran, caydırıcı güce sahip olma yolunda ilerleyen Türkiye sadece ABD için değil bölgede faaliyet gösteren tüm yabancı unsurlar için tehlikelidir. Yani ABD için böyle bir Türkiye “dost” ve “müttefik” değil, ciddi bir rakip veya engeldir.

Gözler yarın yapılacak olan Erdoğan-Biden görüşmesindedir.