Dostlar sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Bugün sizlerle açıldığı günden bugüne İstanbul’un manevi ruhuna ayrı bir anlam katan Süleymaniye’nin en özel mekânlarından biri olan dünyanın ilk ve tek Hilye-i Şerif ve Tesbih Müzesi’ni, Siyavuş Paşa Medresesi’ni ziyaret edeceğiz.

Siyavuş Paşa Medresesi

Siyavuş Paşa Aslen Macar asıllıdır. III. Murat saltanatı döneminde 1582-1584, 1586-1589 ve 1592-1593 yıllarında üç dönem sadrazamlık yapmıştır. II. Selim’in en küçük kızı olan Fatma Sultan ile evlenmiş, Fatma Sultan’ın doğum yaparken ölmesi üzerine onun adına bugün ziyaret edeceğimiz bu medreseyi inşa ettirmiştir. İnşa edilen medrese yamuk planlı bir avlunun üç tarafına dizilmiş 16 adet kâgir ve kubbeli medrese hücrelerinden oluşmaktadır. Muhtemelen Davut Ağa’nın eseri olan yapı, özenli tasarımı, malzemesi ve ayrıntıları ile dikkat oldukça dikkat çekicidir.

Süleymaniye’den Haliç’e inen Odunkapı Yokuşu’na set çekercesine dik olarak yerleştirilen medresenin, üst ve alt sokak kotları arasında yaklaşık 10 metrelik fark olan yamuk planlı arsaya yerleşme zorlukları ustaca çözümlenmiştir. Medrese 1914’ten itibaren öğrencilerin barınmasına elverişli olmadığı ileri sürülerek darülhilafe kadrosu dışına çıkarılmıştır. I. Dünya Savaşı esnasında, Hilal-i Ahmer’e bağlı olarak askerlerin barındığı medrese, 1970’lerden itibaren yoksulların ve evsizlerin barındığı bir mekân haline gelmiştir. Avluya bakan odaların bazılarının işyeri olarak kullanılmış zamanla tarihi yapı adeta tüm özelliğini kaybederek virane bir hal almıştır. Yapı çöp içindeki atıl ve harap hali ile görüntüsü ile önünden gelip geçerken içimizi sızlatıyordu. Yıllarca kimsenin dönüp bakmadığı bu tarihi mekân 2015 yılında İstanbul Sanat ve Medeniyet Vakfı’nın büyük gayretleri sonucunda restore edilmiştir.

Hilye-i Şerif nedir?

Hilye, lügatte süs, ziynet, yüz ve rûh güzelliği demektir. Istılahta ise, Hazret-i Peygamber’in, beşer kelâmının imkânları nispetinde kelimelerle çizilmiş resmidir. Hilye-i Şerif ise İslâm sanatında Hz. Peygamberin (sav) fiziksel özelliklerini ve güzelliğini yazılı bir metin ile resmetmek demektir. Hilyeler ilk olarak küçük yazılı metinler halinde ortaya çıkmıştır. Müslümanlar yüzyıllarca Peygamber Efendimiz’in (sav) aziz hatırasını taşıyan bu metinleri göğüs ceplerinde taşımışlardır. İslamiyet putlaştırmaya ve resmetmeye izin vermediği için Osmanlılar da Peygamberimiz’i (sav) görsel tasvirlerle değil Muhammediye, Miraciye ve Mevlid-i Şerif gibi yazılı eserlerle, övgülerle anlatmışlardır. Hilye geleneği de bu sanatın bir parçasıdır. Osmanlı döneminde hilyeler ihtişamlı levhalara hüsn-i hat (güzel yazı) ile yazılmaya başlanmıştır. Hilye-i Şerif denilen bu güzel yazılı levhalar üzerinde Efendimiz’in fiziksel özellikleri anlatılmaktadır. Osmanlı hattatlarının elinden çıkan ve günümüze kadar ulaşan onlarca Hilye-i Şerif örneği vardır.

Hilye yazıcılığının en ünlü ve güvenilir kaynağı Hz. Ali’nin (ra) rivayetleridir.

Hz. Ali, Peygamber Efendimiz’i (sav) şöyle tarif etmektedir:

“Peygamber Efendimiz (sav), ne aşırı derecede uzun ne de kısa idi; O, bulunduğu topluluğun orta boylusu idi. Saçları, ne kıvırcık ne de dümdüzdü; hafifçe dalgalı idi. Tombul yüzlü ve yumru yanaklı değildi; yüzünde hafif bir değirmilik vardı. Mübarek yüzlerinin rengi kırmızıya çalar şekilde beyaz, gözleri siyah, kirpikleri sık ve uzun, kemiklerinin eklem yerleri ile omuz başları iri yapılı idi. Vücudu tüysüz olup göğsünden göbeğine doğru inen ince bir tüy şeridi vardı. El ve ayak parmakları kalınca idi. Yürürken meyilli ve engebeli bir yerde yürürcesine ayaklarını sertçe kaldırırlar (sürümezler) ve adımlarını genişçe atarlardı. Bir kimseye baktıkları zaman, yalnızca başlarını çevirerek değil, bütün vücutları ile o tarafa yönelirlerdi. Sırtında, kürek kemiklerinin arasında ‘Nübüvvet Mührü’ vardı. Bu, onun, Peygamberler (sav) zincirinin son halkası oluşunun nişanesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak tabiatlısı ve en arkadaş canlısı idi. Kendilerini ansızın görenler, onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler, fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, onu her şeyden çok severlerdi. Onun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse: Ben, gerek ondan önce, gerek ondan sonra, onun gibisini görmedim, demek suretiyle, onu tanıtma hususundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allah’ın salât-ü selâmı onun üzerine olsun!”

Tesbih nedir?

İslam Ansiklopedisi tesbih maddesine baktığımızda şu açıklamayı görüyoruz:

“Sözlükte ‘suda hızla yüzüp mesafe almak’ mânasındaki sebh (sibâha) kökünden türeyen tesbîh, terim olarak Cenâb-ı Hakk’ı ulûhiyyetle bağdaşmayan her türlü eksiklik ve noksanlıktan tenzih etmeyi ifade eder. Aynı kökten sübhâne kelimesine lafza-i celâlin eklenmesiyle oluşturulan sübhânallah terkibi tesbihle aynı anlama gelir. Her iki terim de Allah’tan başkasına nisbet edilemez. Kur’ân-ı Kerîm’de seksen dokuz yerde geçen ‘sebh’ kavramı ikisi Mekkî, beşi Medenî yedi sûrenin (İsrâ, Hadîd, Haşr, Saf, Cum‘a, Tegābün, A‘lâ) başında farklı şekillerde yer alır. Bu sûrelerden Mekke’de nâzil olan İsrâ ve A‘lâ dışındakiler ‘Müsebbihât’ diye anılır. Söz konusu sûrelerde ilk âyetlerin muhtevası tesbih ve tenzih kavramlarının âdeta birer gerekçesi niteliğindedir. Râgıb el-İsfahânî, tesbihin terim anlamının kelimenin kökündeki ‘hızlı biçimde yüzme’ mânasıyla alâkalı olduğuna dikkat çekerek bu kavrama ‘kulun Allah’a ibadet etme niyetiyle her türlü kötülükten hızla uzaklaşması’ anlamı verir (el-Müfredât, ‘sbḥ’ md.). Buradan hareketle tesbihe “insanın sürekli biçimde ilâhî kontrol altında bulunduğunu bilmesi, daima iyi ve yararlı işler yapmaya çalışması” şeklinde daha kapsamlı bir içerik belirlemek mümkündür.”

Hilye-i Şerif ve Tesbih Müzesi

İstanbul Süleymaniye'de Demirtaş Mahallesi Odun Kapısı Yokuşu ve Kepenkçi sokakların kesiştiği noktada 16. yüzyıldan kalma Siyavuş Paşa Medresesi 2015 yılında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yapmasından bu güne Hilye-i Şerif ve tesbihlere ev sahipliği yapan bir müze olarak hizmet vermeye başlamıştır. İstanbul Sanat ve Medeniyet Vakfı ve özellikle Vakıf Başkanı Koleksiyoner Mehmet Çebi’nin büyük gayretleri ile açılan Hilye-i Şerif ve Tesbih Müzesi, Hz. Peygamber'in (sav) fiziksel özellikleri, güzel ahlakı, tavrı ve hareketlerinin yazılı anlatıldığı Hilye-i Şerif'in en nadide, en özel eserlerini bünyesinde barındırıyor. Burası aynı zamanda dünyada Hilye-i Şerif ve tesbihlerin bir arada yer aldığı ilk ve tek müzedir. Müzede Türk sanatçıların yanı sıra Mısır, İran, Suriye, Irak ve Afganistanlı hat sanatçılarının da eserlerinin yanında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü sahibi Mehmet Çebi’nin kişisel tesbih koleksiyonundan seçtiği 500 kadar hepsi birebirinden güzel tesbih sergilenmektedir.

Müzeyi ziyaretiniz esnasında dilerseniz sizlere eşlik edecek müze yetkilileri Erkan Bey ve İlyas Bey her zaman güler yüzlü ve yardımsever tavırlarının yanında, verdikleri bilgilerle sizleri Hilyelerin ve Tesbihlerin hayretle dinleyeceğiniz dünyasına yolculuğa çıkarıyorlar. Dünyanın en büyük Hilye-i Şeriflerini de görebileceğiniz müze, salı günleri hariç her gün saat 10.00 ile 17.00 arasında ziyaret edilebilmektedir.