Yönelmek, istemek, boyun eğmek…

El açmak, ısrarla istemek…

Acziyyetini itiraf etmek,

“Muhtacım, zayıfım, kapına geldim,

Rabbim ver, ver!” diye yalvarıp durmak…

Gözyaşlarıyla bir huzurda durmak ki, o huzurda duranlar asla zarar etmezler, kaybetmezler, daima kazanırlar.

Bir kapıdır ki o, oradan asla boş dönülmez, hiçbir zaman geri çevrilmez.

Muhtaçların hepsi gelip bütün ihtiyaçlarını istese, hepsinin istekleri de verilse, o hazineden hiçbir şey eksilmez.

Duâdır insana insan olduğunu, kulluğunu hatırlatan mana.

Duâdır kibri hezimete uğratan…

Duadan mahrum olanlar ne kadar da bedbaht.

DUÂ KULU RABBİYLE BAŞ BAŞA YAPAR

Dua, insanı hep yüce Rabbiyle beraber kılar. İşte bunun için Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

Rasûlullah (sav); “Dua ibadetin özüdür,” buyurdular ve sonra şu âyet-i kerimeyi okudular:

“Rabbiniz; Bana dua edin ki, size icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir,” buyurdu.” (Tirmizî, daavât 16. Âyet-i Kerîme: 40 Mü’min 60.)                      

Kişi dua ile O’na muhtaç olduğunu ve her şeyini O’ndan istemesi gerektiğini anlatmış olur. Rabbini zikreden insan da, sevilmesi gereken en yüce Zât’ın O olduğu şuuruyla yaşar ki bu, bambaşka bir güzelliktir.

İnsanoğlu tabii ki Allah’a dua etmeli, rızkını O’ndan istemeli, O’na ibadet edip O’na şükretmelidir. O’ndan başka hiçbir şeye rağbet etmemelidir. Bir âyet-i kerîmede Allah’a şirk koşanlar ve dolayısıyla bütün insanlar şöyle uyarılır:

“Siz Allah'ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah'tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. O'na şükredin. Siz O'na döneceksiniz.” (29 Ankebût 17.)

Yüce Allah, kendi dışındakilere dua edip onlardan istekte bulunanların akıl ve idrakten çok uzak olduklarını şöyle belirtir:

 “(Ey kâfirler!) Allah'ı bırakıp da taptıklarınız sizler gibi kullardır. (Onların tanrılığı hakkında iddianızda) doğru iseniz, onları çağırın da size cevap versinler!” (7 Â’raf 194.)

 ***

DUÂ VE ZİKİR

Dua ve zikir konusunda Kur’an-ı Kerim’de pek çok âyet-i kerime mevcuttur. Onlar insanları hem uyarır ve hem de iyilik, hayır ve kulluğa yönlendirir. Bunlardan bazılarını zikredelim:

“Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (62 Cumâ 10.)

“Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin! Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin! Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.” (33 Ahzab 41-43.)

 ***

ALLAH’IN KULUNA DEĞER VERMESİ

İnsanın Allah’a değer vermesi kadar güzel ve eşsiz olan hiçbir şey yoktur. Kul bunu yaparsa mutlu olacaktır. Aksi halde bu mümkün değildir. Bir de Allah’ın kuluna değer vermesi vardır ki o da, kulun Allah’a yakarışıyla ortaya çıkar. O zaman âyet-i kerimeye kulak verelim:

“De ki! Yalvarıp yakarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” (25 Furkan 77.)

İşin aslı da böyle değil midir? Tabiidir ki kul, kendisini yaratana değer verecek, O’na yönelip ondan isteyecektir. Zira Allah (cc) kulunu sadece yaratmakla bırakmamış, ona bütün ihtiyaçlarını da vereceğini vadetmiştir. Kaldı ki zaten vermektedir.

Ancak burada önemli olan kulun bu gerçeği bilerek hareket etmesidir. ”Bütün nimetleri veren sensin Rabbim!” diyerek O’na yakarmak, kulu nankör olmaktan kurtaracak, kendisini O’na yaklaştıracak, dünyasında bu huzuru elde ettiği gibi, âhiret hayatını da kazanmış olacaktır. İşte bu manâda duâ, şükrün ifadesidir. Zira nankör olmaktan kurtulmak da şükretmeye bağlıdır.

 ***

DUÂ GAFLETTEN KORUR

Duâ kulu gafletten korur, gafillerden olmasını önler. Duâyı günümüzün her anına yaymak babında yüce Allah şöyle emir buyurur.

Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.” (7 A’raf 205.)

Hz. Peygamber’in (sav) gününün her anında duâ olduğunu görmekteyiz.

İnsanın her haliyle Allah’a dua etmesi gerekir. Allah’a boyun büktüğü, huzurunda durup teslim olduğu her şey bir duadır. Namaz da bu manâda en güzel bir duâdır. Kişinin bütün halleriyle Rabbine yönelmesi, O’na teslim olması, O’ndan istemesi ne güzeldir.

Sabır ve namazla Allah'a sığınıp yardım isteyin; Rablerine kavuşacaklarını ve Ona döneceklerini umanlar ve huşu duyanlardan başkasına namaz elbette ağır gelir.” (2 Bakara 45-46.)

 ***

İNSAN SADECE ALLAH’A YÖNELİR

 “Onlar ki, Allah’tan başka bir kimseye yalvarmazlar.” (25 Furkan 68.)

İşte kul olmanın gerçek ölçüsü burada tespit edilmektedir. Şüphesiz ki Allah’a inanan kul, O’ndan başkasına yahut da O’nunla beraber bir puta asla tapmaz. Duâ ve ibadet de ancak bu şartla ortaya çıkar. Bu uyarıyı Kur’an’daki bir başka âyet-i kerimede şöyle görürüz:

Allah'ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.” (10 Yûnus 106.)

Kuldan yüce Allah’a doğru bakmaya çalışacak olursak, işte bu noktada, kulun acziyyetini düşünmesi ve bütün ihtiyaçlarını, dert ve kederini giderecek bir büyük Zât’a yönelmesi çıkacaktır karşımıza. Bu nokta çok mühimdir. Zira bu manâ kulun, kulluğunu ortaya çıkaran en önemli gerçektir.

Kul Rabbine yönelirken şu gerçeği çok iyi bilmelidir.

Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.” (2 Bakara 186.)

Allah’a inanıp onun çağrısına uymak ve O’na duâ etmek insanın hidayetine, doğru yolu bulmasına sebep olacaktır.

 ***

PEYGAMBERİMİZİN HAYATINDA DUÂ

Bu gerçek göz önüne alındığı zaman, kulun daima Allah’a yönelmesi, dert ve kederini O’na dökmesi, dünya ve âhirete ait isteklerini de O’ndan dilemesi en güzel hakikattir. İşte bu hakikatin Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihler tarafından daima canlı tutulduğunu görmekteyiz. Bu manâda Kur’an’da pek çok duâ örnekleri vardır.

Hz. Peygamber Efendimiz’in (sav) hayatında ise, duânın çok önemli bir yer tuttuğunu biliyoruz. Öyle ki; sabah kalkışlarıyla beraber başlayan duâları, yatışlarına dek devam eder, gece uyandıkları zaman da sözleri yine yüce Allah’a duâ olurdu. İşte bu örnek hayatı göz önüne almamız, O’ndan bize intikal eden eşsiz hayat tarzını severek ve isteyerek uygulamaya çalışmamız, bizim için yegâne hedef olmalıdır.

***

DUÂDAN KAÇINMAK

Bütün duâ örnekleri şu gerçeği gösteriyor ki kul, asla tekebbür yani Allah’a karşı büyüklenme ve kendini yeterli görme (istiğna) hastalığına tutulmamalıdır. Yoksa Allah onu mahv-u perişan eder. Bunun örnekleri pek çok görülmüştür. Fir’avn ve benzerleri gibi. Bir Titanik gemisinin yapılış hedefinin Allah’a karşı bir tekebbür olduğunu biliyoruz. Onların bu hal ve sözleri kendileriyle birlikte denizin dibini boylamıştır. O’na kim kafa tutabilir ki? Hâşâ!

İşte kuldaki bu ahlâkî bozukluğa dikkat çeken ve yukarıda da geçen âyet-i kerime, böylesi bir yozlaşmanın sonucunu şöyle haber veriyordu:

Rabbiniz: “Bana dua edin ki duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir” buyurmuştur.” (40 Mü’min 60.)

 ***

KUL RABBİNE MUHTAÇTIR

İnsan her şeyiyle ve her zaman Rabbine muhtaçtır. İmandan yoksun olanlar, duâdan da yoksun olurlar. Böylelikle kayıpların en dehşetlisine uğramış olurlar. Kur’an-ı Kerim’de bu türden kimseler çokça zikredilir. (96 Alak 6-7; Ayrıca bkz. 90 Beled 5; 39 Zümer 59.)

O halde hayatın her ânı duâ olmalı. Kul, işlerini de duâya uygun yapmalı. Yani Allah’ın emrettiklerini uygulamalı, yasaklarından da kaçınmalıdır. Zaten şuurlu bir mü’min de böyle olur. Hem lisanî hem de fiilî duâya devam eder. Rabbimiz bu gayrette olmayı bizlere nasip eylesin!