İzmir’de HDP binasında gencecik bir kızı öldüren kişi sadece katil değil, aynı zamanda kirli bir teröristtir. Tıpkı Uğur Mumcu’yu öldürenler gibi, tıpkı Danıştay’a saldırıp Hakim Mustafa Özbilgin’i katledenler gibi. Bu saldırı da, diğerleri gibi bir provokasyon. Doğru. Fakat böyle ifade etmemiz ne o genç kızı geri getirir, ne de olayı hafifletir.

Çünkü olayı tezgâhlayanlar ve bunu siyasetlerine malzeme yapanlar için yitirilen canlar sadece basit bir kurban. Asıl olay, katliamdan sonra başlıyor.

DANIŞTAY SALDIRISINI HATIRLAYALIM

2006’da Danıştay Binası’nda katliam gerçekleştiren Alparslan Arslan’ın bu vahşeti “başörtüsü yasaklarını protesto etmek için” yaptığı öne sürülmüştü. Hatta Emin Çölaşan’ın eşi ve o tarihte Danıştay Başkanvekili olan Tansel Çölaşan, Arslan’ın saldırı esnasında “Ben Allah’ın askeriyim diyerek tekbir getirdiğini” iddia etmişti.

Hatırlanacağı üzere medya 28 Şubat döneminde olduğu gibi “irtica yaygarasına” başlamış, Ak Parti Hükümeti ve Başbakan Erdoğan hedefe oturtulmuş, hatta Cumhurbaşkanı Sezer de bu koroya katılmıştı. Haftalarca süren kara propaganda sayesinde ilkel başörtüsü yasağının kaldırılması girişimi akamete uğramıştı. Zaten oluşan atmosfer sonunda 1 yıl geçmeden Hükümete muhtıra da verilecekti.

Bugün artık saldırıyı yapanın başörtüsü diye bir derdinin olmadığını biliyoruz. Çölaşan’ın söylediklerinin tamamen uydurma olduğunu, saldırıda yaralanan üyelerin şahitliğinden biliyoruz. Bu saldırıyı, vesayetin son bulmasından rahatsızlık duydukları için Hükümeti yıkmaya çalışan, mafyayla iş tutan darbeci kirli bir yapının gerçekleştirdiğini artık biliyoruz. Mahkemeler, itiraflar, Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalar… Bugün her şey ayan beyan ortada.

Provokasyon tutmadı. Fakat, Türkiye uçurumun eşiğinden döndü.

KATİLİ GERÇEKTEN TANIYOR MUSUNUZ?

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan İzmir’de işlenen cinayet için “Çok organize ve planlı bir saldırı. Arkasında kimlerin olduğunu, bu katile silahı kimin verdiğini çok iyi biliyoruz” diyor. Ardından Cumhurbaşkanı’nı suçluyor. Yetmiyor, dağa kaçırılan evlatlarını kurtarmak için HDP önünde nöbet tutan Kürt analarını suçluyor.

Yani tezgâh aynı. Figüranlar değişik.

Sormak gerek: Madem katili biliyorsunuz, Diyarbakır’da taşlarla ezilerek öldürülen Yasin Börü’nün katilini de biliyor musunuz? Oysa bütün Türkiye, halkı sokağa döküp, 46 insanımızın ölümüne sebep olan katilleri çok iyi tanıyor.

Terörün merkezi haline geldiği için hakkında kapatılma davası açılan ve Kürt analarının gözyaşlarında nefesi tükenen HDP, bu cinayetten kendine “taze kan” devşirmek isterse hata yapar. Çünkü kaos isteyenler, kanla beslenirler.

Provokasyonu boşa çıkartmanın tek yolu, bu caninin arkasındaki kirli yapıyı deşifre edip, adil bir şekilde yargılamaktan geçiyor. Bu cinayetin ardından sözüm ona sosyolojik tahliller yapıp, suçu milliyetçiliğe, HDP’ye karşı artan öfkeye bağlamak ise kaos çıkarmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz.

Öfkelenmeyi hak eden bir sosyal grup varsa eğer, onlar HDP’nin önünde sessizce oturan analar olurdu. Oysaki iki yıldır sabırla evlatlarının yolunu gözlüyorlar.