Bir gün Moğolların İnegöl'ü ele geçirdiğini, ya da Vikinglerin Sultanahmet Meydanı'nı kılıçlarıyla basıp katliam yaptığını gazetelerde okursanız şaşırır mısınız? Ben şaşırmam.

Çünkü kirli paralarla operasyon yapmak için kurulmuş "kara medya" bunun benzeri tuhaf ve absürt yalanları yazmaktan çekinmeyecek kadar işi abarttı. Üniversite sınavının arifesinde, milyonlarca gencin moralini bozup, ümitlerini kırma pahasına "Katarlı gençlerin Türkiye'de üniversiteye sınavsız" girebileceği palavrasının mürekkebi kurumadan daha büyük yalanlara yelken açtılar.

ODATV'NİN KİRLİ SİLAHLARI

Yaptığı haberlerle adı "karanlık"a çıkan Odatv, KADEM'in kız öğrenci yurdunda uzun namlulu silahlar olduğuna dair akıl almaz bir yalanı haber diye yayımladı. Üç dakika sonra, bunun bir "film setinde" çekilen, oyuncak silahların fotoğrafı olduğu ortaya çıktı. Filmin yapımcısı Halis Cahit Kurutlu, yaptıkları 15 Temmuz konulu TRT projesinin FETÖ'yü rahatsız edeceğini beklediklerini, ancak ilk tepkinin Odatv'den gelmesinin manidar olduğunu açıkladı.

Sosyal medyanın bu kadar yaygınlaştığı, yalanlar kadar gerçeklerin de çok çabuk ortaya çıkabildiği bir ortamda, böylesi asparagas haberleri neden yaparlar? Asıl sorulması gereken soru budur.

Kemal Kılıçdaroğlu, kendisini canhıraş destekleyen kendi medyasının dahi özür dileyip haberini silmesine rağmen, Katarlılara bedava üniversite yalanını neden sürdürür? Kendi milletvekilinin kaçak yapısının yıkımını haberleştirdiği için öldüresiye dövülen muhabirin ailesini arayıp özür dilediği yalanını Akşener nasıl olur da, bu kadar pervasızca söyleyebilir? Yarım saat geçmeden muhabirin babasının medyaya konuşup, gerçeği açıklayacağını hiç mi hesap edemez?

MUHALEFET BUNUN NERESİNDE?

Elbette her iki muhalefet lideri de, söylediklerinin kısa sürede yalanlanacağını, hakikati ters yüz ettiklerinin ortaya çıkacağını biliyor. Her ikisinin de onlarca danışmanı, hukukçu milletvekilleri, yapacaklarını organize eden "ajans"ları var. Öyleyse neden yalanlardan medet umuyorlar? Bir siyasetçinin en önemli sermayesinin "halkın güveni" olduğunu bilmiyorlar mı?

Bilmemiz gereken bir şey var: Bu yalan ve kara propaganda asla tesadüfi değil; Bir kaç cahil ya da kötü niyetli muhabirin hezeyanı hiç değil.

Bütünüyle "örgütlü, planlı, tek merkezden yönetilen" bir operasyonla karşı karşıyayız. İlk işareti 27 Nisan muhtırasından iki hafta önce CHP'li Tuncay Özkan tarafından başlatılan "darbe mitingleri"yle verilmişti. Bu esnada sıradan bir gazetecinin 30 milyon dolar değerinde bir medya kuruluşuna sahip olabildiğini gördük. 2013'te Gezi terörünü desteklemek için "kirli para"yla başka bir medya organının kurulduğunu kendileri itiraf ettiler.

Halkımız, sosyal medyadaki trol ordusuyla desteklenen, AB fonlarıyla şişirilen, son olarak ABD yönetimi tarafından himaye edildiği açıkça ortaya çıkan kirli bir medyanın saldırısına muhatap durumda. İktidarı seçim yoluyla değiştirmenin imkânsız olduğunu itiraf edenler, halkın moralini bozup, güven duygusunu zedeleyecek ne kadar silah varsa piyasaya sürdüler.

Çamur atmanın, çirkefe yatmanın mübah sayıldığı kirli bir saldırı bu. Hukuk bu kadar çaresiz kalmamalı. Ne yapmalı öyleyse? Bize düşen ne?

Her ortamda yalanlarını yüzlerine vuracağız. Yalancı karakterlerinden sadır olan her sözü bin defa tartacak, kontrol edeceğiz. Hakikat güneşi ortaya çıkana kadar, hiçbir sözlerine güvenmeyeceğiz. Unutmayın: Bu bir savaş. Karanlığa karşı, gerçeği arama kavgası.