Türkiye’ye ihanet asla ödülsüz bırakılmaz. Batı bu açıdan son derece tutarlıdır. İstiklal Savaşımız aleyhindeki en çirkin yazıları Ali Kemâl kaleme almıştı. Yunan Anadolu’yu arkasına bile bakmadan terk ederken, beslemesini geride bırakmış, halk ise onu yakaladığı yerde parça parça etmişti ama Britanya yaptığı hizmetlerin ödülünü, yüz yıl sonra torununu İngiltere’ye başbakan yaparak ödedi.

Yine de herkes Can Dündar kadar şanslı değil. O ödülünü Almanya Cumhurbaşkanı JoachimGauck’un elindenBellevue Sarayı’nda aldı. Ölmesini beklemediler. Sonuçta kendi ülkesine düşmanlık etmesi için Cumhuriyet Gazetesi’ndeki başköşesinden “sadece Almanya’nın değil, tüm dünyanın şansölyesi” dediği Merkel’e yalvaracak kadar “işi ilerletmiş” bir hizmetkâra ucuz besleme muamelesi yapmak sömürgeciliğin kitabını yazmış Batı’ya yakışır mıydı? O da tertiplediği ucuz suikast senaryosu sonrasında soluğu Almanya’da alınca, ödüllere boğulmuş yine de fiyatını yükseltmek için olsa gerek Germen bayrağı yerine Amerikan bezine sarılı fotoğrafını paylaşmıştı.

ABD’li Chrest Vakfı’nın Türkiye’de kendini “özgür ve bağımsız” diye pazarlayan medya kuruluşlarına aktardığı milyonlarca dolar buzdağının görünen kısmı. Sonuçta Ak Parti iktidarını devirmek için 2001’den bu yana kesintisiz olarak Türkiye’deki adamlarını beslediğini ilan eden vakıf bunu hiç gizlemedi. Asıl büyük miktar, CIA’nın örtülü ödeneğinden gizli olarak dağıttığı fonlarda. Vikileaks’ten ortaya saçılan Stratforbelgelerinde sadece gazeteci görünümlü etki ajanları yok, TR705 kodlu milletvekili gibi nice siyasetçi, STK başkanı var.

Batı, iyi para eden beslemelerine yatırım yapmaktan çekinmez. Mesela, ABD 1991 Körfez Savaşı’nda Irak’ı mağlup etmiş ama işgal edememişti. Böyle olunca hem Saddam’ın hışmından çekindiği hem de yetişmiş elemana ihtiyaç duyduğu için Irak’ın kuzeyindeki beslemelerini aileleriyle birlikte Guam adasına taşımıştı. 2003’te işgal için Irak’a döndüğünde ise Irak’ı bu kadroya teslim etmişti. Bugün Afganistan’dan çekilirken yine binlerce işbirlikçisini yanında götürüyor. Elbette hepsine Can Dündar’a sağladığı konforu vaat edemez. Beslemelerin de kendi aralarında sınıf farkı olacak.

Chrest Vakfı, Gezi terörünü örgütleyen STK’lardan, bölücülüğün teorisini yazan Kürtçü vakıflara; FETÖ’nün yayın organlarından, azınlık vakıflarına kadar bir dizi kuruluşa para saçarken, aslan payını Ruşen Çakır’a vermiş. Neden acaba, hiç düşündünüz mü?

Çünkü, Ruşen Çakır’ın Medyoscope’undan, Alper Görmüş’ünSerbestiyet’ine kadar bir dizi fonlanan propaganda bülteninin beslendiği temel kaynak “muhafazakar camianın döküntüleri”. Eğer onlar bu Batı’nın maaşlı elemanlarının önünde ağlaşıp, iktidarı yıpratmak adına devlet, millet ve vatan mefhumlarını satılığa çıkarmamış olsalardı; insan hakları ve özgürlük söyleminin ardına saklanıp “Batı’nın yanaşmalığına” talip olmasalardı beslemeler neyle beslenecekti?

Bu “beslenme çantasını” da ben yazmayayım. Ruşen Çakır’ın “haftanın konukları” listesiyle, Serbestiyet’inyazar kadrosuna bir göz gezdirin. Ne dediğimi anlarsınız.