Düşünün ki, bir aktörün, bulunduğu her ortamda sürekli sorun çıkıyor, problemler meydana geliyor. Bu aktörü daha sonra bölgeden uzaklaştırdığınızda sorunlar da azalmıyor. Ya en başta oyununuza onu hiç dâhil etmeyeceksiniz ya da oyundan kendi dahi çıkmak isterse buna rıza göstermeyeceksiniz. Uluslararası arenada Amerika Birleşik Devletleri bu şekilde tasvir edilebilir.   

Dünyanın küçük bir köy haline geldiği günümüzde Amerika’yı oyuna dâhil etmeden ayakta kalmaya çalışan Venezuela, İran, Rusya, Küba vb. ülkeler birçok krizle yüzleşmek zorunda kalıyor. Tüm devletlerin toplam üretmiş oldukları varlıkların sadece kendi başına dörtte birini üreten bir süper güçten bahsediyoruz. Küreselleşmenin bu kadar yoğun olduğu ve teknolojinin bağımlılığa dönüştüğü günümüzde ülkeler bu sebeplerden ABD’ye bağımlı oluyor veya bağımlı hale getiriliyor. Bu amaçla askeri müdahaleler bir alternatif olarak uygulanıyor. Yakın coğrafyamızda sadece Irak ve Afganistan’a yapılan müdahalelerin bugünkü sonuçları takip edildiğinde içler acısı durumun tablosu net ortaya çıkıyor. Strateji değişikliği ile müdahale edilen ülkelerden çıkmaya karar verildiğinde ise Irak’ta olduğu gibi her gün onlarca insan ülke içi çatışmalarda hayatını kaybediyor. Afganistan’da da aynı şekilde yirmi yıl sürdürülmüş savaşın ardından Amerikalılar, geri çekilip eve döndüklerinde artlarında kaos ve büyük yıkımlar bırakıyor.

Bugün sınırlarımızda Afganlı mültecilerde büyük bir hareketlilik yaşanıyor. ABD’nin demokrasi götürme hayaliyle müdahale ettiği Afganistan’dan çekilme kararı alması sonucunda Taliban güçleri ülke içerisinde daha da genişleme imkânı elde etmiş, böylelikle Afgan halkı panikle ülkeden kaçmaya başlamıştır. Afganistan, dünyada en fazla mülteci sayısına sahip ülkeler içerisindedir. Amerika’nın ilk müdahalesinde de milyonlarca insan çatışmalardan kaçarak ülkeden ayrılmak zorunda kalmıştı, bugünde meydanı Taliban’a bıraktığında aynı sonuçla karşılaşılıyor. Diğer taraftan 2011’de başlayan Suriye Savaşı’na Amerika’nın tam olarak müdahil olmaması bu savaşın 10 yıldır sürmesine neden oldu yorumları yapılıyor. 1990’lardaki Amerika’nın Balkanlara geç müdahalesi de insan kaybının artmasına neden olmuştu. Dış dünyaya müdahalesinde salt kendi ulusal çıkarını önemseyen Amerika, böylelikle pozisyonu itibariyle bir çelişkiyi temsil ediyor.     

Esasında Hegemonun, Robert Gilpin’in de belirttiği gibi diğer devletleri kendi çıkarı uğruna sömürmemesi gerekir. Böylelikle diğer devletler nezdinde itibar elde eder ve anarşi ortamında onların güvenliklerini temin eder. Oysa Amerikalıların dünyaya yaşattıkları başka bir tutkunun gereğidir. Arundhati Roy, Noam Chomsky’nin Devlet Uğruna kitabına yazmış olduğu önsözde, “Amerikalıların başka ülkelere askeri müdahalelerinin altında yatan unsurun semavi âlemden gelen bir fermana dayandırıldığını” anlatır. Bu “iyi niyetli dev”in sevaplarının müdahale ettikleri ülkelerdeki piyasaları özgürleştirme, toplumları modernleştirme, kadınlarını serbestleştirme, ruhlarını kurtarma uğruna dağılıp gittiğini yazar. Kendine adalet ve özgürlük sloganları ile kutsal bir misyon yüklemiş olan ABD’nin bu sebeplerden varlığı da yokluğu da bir sorun oluşturuyor.