Göçmen, sığınmacı, mülteci, misafir…

İstediğiniz tanımı kullanın, böyle bir vakıa var gündemimizde. Fakat yeni bir konu değil. Göç, kadim bir olgudur. Bununla birlikte bu mesele sadece bizim sorunumuz da değil. Avrupa başta olmak üzere pek çok ülke bu sorunla yüzleşmekte.

*

Konuya toptancı yaklaşmaktan öte farklı yönleriyle ele almaya gayret edeceğim.

Ülkemizin coğrafi konumu gereği kıtalar arasında köprü olduğunu söyler dururuz. Köprü olma işlevi, insan hareketliliği noktasında da karşımıza çıkan bir olgu. Savaş ve yoksulluk sonucu binlerce insan işte bu nedenle kapımızı çalıyor. Hatta çalmadan içeri giriyor. Amaçları Avrupa’ya ulaşmak.

*

İnsanlar tarumar edilmiş ülkelerini, bombalanmış evlerini, kurşunlanmış bedenlerini geride bırakarak asgari düzeyde bir refah seviyesi hayali ve güvenlikli bir alanda yaşama idealiyle yollara düşüyor. Bu ülkeleri kim yok etti? Soran yok. Dağılan aileleri, Avrupa’nın göbeğinde kaybolan binlerce mülteci çocuğun akıbetini, ırzına geçilen onca kadının ruh halini merak eden var mı? Tamam, sustum. Konuya bizim konumumuzdan bakalım. Empati yapmak iyi bir şeydi hani… Peki, yine sustum.

“GÖÇ BAKANLIĞI” ÇÖZÜM OLABİLİR

Son günlerde “Afgan göçmen” meselesi çok tartışılıyor.

Öncelikle şunu peşinen söyleyelim.

Sosyal medyada dönüp duran, sayısı beşi geçmeyen video kayıtları yeni değil. Eski kayıtları toplumda infial uyandırmak için dolaşıma sokuyorlar.

Afgan göçmenler elbette dün olduğu gibi bugün de ülkemize giriş yapmaya devam ediyor.

İran adeta insanları sınırımıza taşıyor.

Karşımızda kırk yıldır savaşta olan bir ülke var.

Son dönemde ABD’nin ülkeden çekilmesi ve Taliban’ın nüfuzunu arttırmasıyla birlikte göçmen akışı daha da hız kazandı.

Bu aşamada tedbir açısından İran sınırına inşa edilen duvar, kaçak geçişleri engellemek için etkili olacaktır. Fakat elbette yeterli değil.

“Mülteci” konusunu daha iyi yönetmek için “Göç Bakanlığı”nı kurmak artık bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor. Sınırların daha iyi tutulmasından kamplardaki sığınmacılara, kentlere yerleşen göçmenlerin uyum sürecinden çocukların eğitimine kadar tüm alt başlıkları ince ince dokumamız gerekiyor.

SUÇA BULAŞAN GERİ GÖNDERİLİR

Mülteci konusu kaşınan bir konu. Özellikle toplum içinde taciz söylemleri üzerinden göçmenler şeytanlaştırılıyor. Suçlu; Suriyeli veya Afgan olabilir… Tıpkı Türk veya Kürt olabileceği gibi. Bir ırkı veya etnisiteyi toptan tacizci olarak veya hırsız olarak yaftalayabilir miyiz? Elbette bu vicdansızlık olur.

Yaşanan bazı vakalar üzerinden göçmenlerin tamamının hakkına girmek toplum olarak bize yakışmaz.

Kaldı ki, özellikle Suriyeliler üzerinde yapılan araştırmalar bize göstermiştir ki; suça bulaşan Suriyeli sayısı çok düşük seviyelerde. Göçmenlerde genel olarak suça mesafeli olma durumu vardır. Çünkü suça bulaşan göçmen, geri gönderileceğini çok iyi bilir.

Bu hususu şöyle açalım; 2013 yılında yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 54'üncü maddesine göre kamu düzeni ve kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturan yabancılar sınır dışı edilebiliyor. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün 25 Temmuz 2014 tarihli, 429 sayılı talimatına göreyse suça karışmış ya da kamu düzeni ve kamu güvenliğine tehdit oluşturduğu değerlendirilen Suriyeliler barınma merkezlerine sevk ediliyor. Buradan da sınır dışı ediliyorlar. Aynı şey elbette Afganlar için de geçerli.

Son günlerde sözde “gazeteci” sıfatıyla konuşan ve halkımızı incitici bir dil kullanan Afganlı kişi de, dilerim en kısa zamanda gönderilir. Provokatör olduğu çok belli olan bu kişinin FETÖ okullarında Türkçe öğrendiği aktarılıyor. Bu da şaşırtıcı olmasa gerek. ABD’nin kullanışlı köleleri her daim iş başında.

ERDEMLERİMİZ BİZİ “BİZ” YAPAR

Mülteci konusu insanımızı ciddi anlamda test ediyor. Faşist Batılı gibi mi davranacağız? ‘İnsan Anadolulu’ gibi mi?

En kral hümanistin bile makyajının aktığı bu konuda bir de gevşek gevşek konuşanlar yok mu? İnsanı çileden çıkarıyorlar. Radyo programında, ülkemize mülteci olarak Suriyeli, Afgan değil de Ukraynalı gelse mutlu olacağını söyleyen merkep tipler…

Bir de politik ırkçılık yapanlar var. Bolu Belediye Başkanının göçmenlerin suyuna on kat zam kararı, Kılıçdaroğlu tarafından “insani” bulunmadı. Yaptıkları şu; nabız yokladılar ve halktan destek göremeyince geri adım attılar. Faşistliğin dozunu anketlere göre ayarlamak…!

*

Göçmen meselesini ele alırken iki teşekkürü ifade etmeden yazımı sonlandırmayacağım.

Birincisi; mazlumlara sırtını dönemeyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a. Kapımızın önünde yaşanan katliam karşısında üç maymunu oynamadık. Önce kapıları açtık. Sonra güvenli bölge oluşturduk ve beş yüz bin Suriyeliyi yeniden toprağına selamet içinde geri döndürdük. Tüm bu süreçleri gerçekleştirmek kolay değildi. Duyarsız kalmadık, inisiyatif aldık ve tarihe olan sadakatimizi gerçekleştirdik. Dün Osmanlı’da Gaziantep Halep vilayetine bağlıydı. O günkü yürek birliği bugün tezahür etmek zorundaydı. İkinci teşekkürü bu hoşgörüyü ortaya koyan tüm vatandaşlarımıza arz etmeyi bir borç bilirim.