Şöyle geride bıraktığımız iki yıla bir bakınca bana -içine bir yüzyıla sığmayacak kadar çok olay sığdırdığı için- İlber Ortaylı’nın, on dokuzuncu yüzyıla Osmanlı açısından, “İmparatorluğun en uzun yüzyılı” tanımını hatırlattı…

Osmanlı açısından en uzun olan on dokuzuncu yüzyıl, aktörü insanlar olan ve can yakan olaylarla mücehhezdi…   

Öyle zannediyorum ki içine iki yıla sığmayacak kadar çok hadise sığdıran bu son iki yıl ise insanın diret aktörü olduğu olaylara ilaveten dolaylı olarak sebep olduğu ya da olmadığı doğal afetler ve salgınlar sebebiyle, çağın şahitleri için hayatlarının “en uzun iki yılı” oldu…

Covid-19 ile başlayan süreç depremler, seller, müsilaj ve yangınlarla devam ediyor…

Sebeplerini anlamaya dair samimi çalışmalar olsa da, bu tür hadiseler istismarcılar açısından da oldukça kullanışlı fırsatlar sunuyor ne yazık ki…

Tabir yerindeyse tam da aradıkları “sisli hava” işte budur…

Komplocuların, etkin ve kabul gören bir komplo üretebilmeleri için, yaşadıkları konusunda berraklaşmamış zihinlere ihtiyaç vardır…

Ortam aydınlanmadan “zehirli yumurta”larını, kanmaya hazır olan beyinlere iyi bir “kuluçka” için zamanında bırakılması gerekir…    

Alaca karanlığı çok seven bu tayfayı adeta “gaip habercisi” gibi gören, kerameti kendinden menkul insanlar olarak karşımıza çıkaran ve sesini en ücra noktalara kadar ulaştıran yayın organları da -sırf daha çok izlenmek adına- en az bu tayfa kadar sorumludur, yaptıkları tahribatı katmerlendirdikleri ve kuluçka dönemini besledikleri için…

Vehim üretmedeki kabiliyetleri dışında hiçbir konuda gerçek ilim ehlinin eline su dökemeyecek bu “softalar” acaba hangi kabiliyetleri sayesinde hiç kimsenin erişemediği o “derin ve perde arkası(!)” bilgilere ulaşmış oluyorlar…

Öyle konuşuyorlar ki -dersiniz- sanki dünyada ki her insanın ya da kurumun “mahrem”inde dinleme “böcekleri” ya da gizli kameraları var…

O sebeple bilgimizin kaynağını çok iyi denetlemek zorundayız; zira medyum kılıfındakileri çabuk anlasak da bazen bilim adamı kılıfında sunulanları anlamak oldukça büyük bir maharet gerektiriyor…

Buraya kadar ifade etmek istediklerim algılarla, vehimlerle zihinleri istismar etmenin bir yönüydü…

Başka bir yönü de Cemil Meriç’in ifadesiyle, “Vicdanlara giydirilmiş deli gömleği” ideolojik ve partizan yaklaşımlardır…

Onların amacı da bu doğal afetleri kendi amaçları için verimli hale getirmek ve kendi politikalarıyla yenemedikleri iktidarı, doğal afetler yensin diye ortama “gaz” vermektir…

Yangınlarda gördüğümüz bu hali 6 Ağustos 2021 tarihli yazımda; “Lakin bu ikna olmaz ideolojik miyopluk, her birlik olmamız gereken hadisede kinini yeniden harlandırmak üzere pusuda bekliyor olacak ve siz ne derseniz deyin onlar “ama” diyerek kendi repliklerini tekrarlamaya devam edecekler…” cümleleriyle ifade etmişim…

Ne yazık ki “pusu” süreleri fazla sürmedi ve Karadeniz’deki sel afetlerini de; “Devlet nerede?” sorusuyla manipüle ettiler…

Karanlık zihinler her yeri “kara” görmeye devam ediyor; değişen bir şey yok…

Şükür ki ışığın farkında olanlar var…