"Eğer Allah kanunu ile mahkûm edilmişsem ben Hakk'ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah'a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır."

Seyyid Kutub mahkemedeki bu son konuşmasının ardından arkadaşları Muhammed Yusuf Havvaş ve Abdülfettah İsmail ile birlikte 29 Ağustos 1966'da Kahire’de idam edildi.

İslami hareketlerin içinde İhvan-ı Müslimin’in (Müslüman Kardeşler) ve Seyyid Kutub’un özel bir yeri vardır. 1928’de Hasan El-Benna tarafından kurulan İhvan’ın 1954’ten itibaren en etkili ismi Seyyid Kutub olmuştur. Müslüman toplumlarda adaletsizliğin ve yozlaşmanın ancak tebliğle aşılacağına inanan İhvan hareketi genel olarak şiddetten uzak durmuştur. İhvan’ın Mısır’ın dört bir yanında açtığı okullar, imaretler, sağlık merkezleri ve kütüphaneler halk tarafından büyük ilgi görmüş ve hareketin kısa zamanda benimsenmesine vesile olmuştur.

Seyyid Kutub’un İhvan saflarına katılması hareketin düşünce temelinde tüm dünyaya yayılmasını hızlandırmıştır. Çünkü Kutub pek çok yönüyle hareketin diğer isimlerinden farklıydı. 1940’ların ikinci yarısına kadar roman, şiir, felsefe, hikâye gibi alanlarda pek çok esere imza atan Kutub’un ilgisi bu yıllardan sonra dini konulara kaymıştır. Özellikle 1948-1950 yılları arasında Amerika’da bulunması İslami görüşlerinin belirginleşmesine yol açmıştır. Oysa Kutub’u Amerika’ya gönderenlerin asıl amacı, Batıyı yakından tanımasını sağlayarak rüşeym halindeki fikirlerini törpülemekti. Kutub’un Amerika dönüşünde İngiltere, İsviçre, İtalya gibi ülkelere uğradığı ve bu sayede Batı’nın maddeye dayalı zulüm düzenini zihninde netleştirdiği anlaşılıyor.

Müslüman dünyayı etkisi altına alan çeşitli siyasi düzenlere karşı İslam’ı sistematik bir düşünce marifetiyle anlatan Kutub, İslam’ın bireysel olarak yaşanamayacağını, İslam’ın tam anlamıyla uygulanabilmesi için siyaset, toplum ve ekonomiye yön veren ve İslam devleti olarak adlandırılan bir düzenin gerekliliğine işaret ediyordu. Kutub’un düşünceleri; sadece Allah’a kulluk edilmesi, toplumdaki bağın inanca dayanması, insanlığın maddeden üstün tutulması, insanın hayvani yönünün değil insanlığını besleyen değerlerin yüceltilmesi, ailenin dokunulmazlığı, yeryüzünün Allah’a verilen söze göre yönetilmesi şeklinde özetlenebilir. Kutub’a göre bugün İslâm’ın çöküşü gibi görünen durumun sorumlusu İslâm değil Müslümanlardır. Bu sebeple İslâm’ın reforma ihtiyacı yoktur, Müslümanların din karşısındaki tutumlarını düzeltmelerine ihtiyaç vardır.

Kutub’un başta “Yoldaki İşaretler” olmak üzere 1950’den sonra yazdığı eserleri İslam dünyasında büyük ses getirmiştir. Kimi muhalifleri tarafından planlı şekilde “Selefi”, “Tasavvuf karşıtı” olarak damgalanmaya çalışılması Kutub’u itibarsızlaştırma ve etki sahasını daraltma çabası olarak yorumlanmıştır. Üstad Necip Fazıl da 1966 yılında Tohum dergisinde kaleme aldığı “Seyyid Kutub’un Şehadeti Münasebeti İle” başlıklı yazısında Kutub’un önemine işaret etmiştir. Tunus, Libya, Cezayir, Filistin, Moro, Suriye, Irak, İran, Ürdün ve Türkiye başta olmak üzere pek çok Müslüman ülkede Kutub’un ve İhvan’ın izinden giden hareketler ortaya çıkmıştır. Mevdudi’yi (1903-1979) istisna tutarsak, hiçbir İslamcı düşünür kendi döneminde ve kendisinden sonra gelen nesiller üzerinde Seyyid Kutub kadar etkili olamamıştır. Müslüman Kardeşler de bir daha Seyyid Kutub ayarında bir düşünür çıkaramamıştır. Kutub’un çalışmaları Türkçe, Farsça, Malayca, Urduca, İngilizce, Fransızca ve Almanca başta olmak üzere çok sayıda dile çevrilmiştir. Seyyid Kutub’un eserlerinin redaksiyonu ve çoğaltılması büyük ölçüde 1980 ve 1990’lı yıllarda kardeşi Muhammed Kutub tarafından yapılmıştır. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.