Modern yaşam pratikleri içinde kaçınılmaz bir biçimde baş köşeye kurulan iletişim araçları, teknolojik ilerlemenin de destek vermesiyle, bugün, sadece birer eğlendirme, bilgi aktarma ya da ulus kimliği oluşturmada yoğun olarak kullanılan propaganda araçları değil; aynı zamanda birer üretim aracı haline dönüşmüştür. Medya, kendi varoluş doğasını tartışmalı kılacak biçimde, artık haberleri kendisinden aldığımız cihaz olmanın ötesine geçerek haberin ve gerçekliğin “üretim” yeri fonksiyonunu da üstlenmiştir. Günümüzde gerçekliğe yüklenen değer onun ne kadar görünür olduğu ile orantılıdır. “Görünmüyorsanız, yoksunuzdur.” Artık o hale gelmiştir ki görüntüsü olmayan hiçbir olay haber formatında sunulamaz ve medyada kendine yer bulamaz. Medya ve habercilik açısından zarf mazrufun, biçim içeriğin, kâr ahlâkın dolayısıyla görüntü gerçekliğin önüne geçmiş durumdadır. Bugün canım sıkılıyor ne yapsam/seyretsem acaba? sorusu, modern toplum insanının hemen her gün sorduğu sorulardan bir tanesidir. Cevap ise genellikle belirsizdir. Can sıkıntısını atmak isteyenler yine bir şeyler yapmak durumundadırlar ve onlara sunulmuş olan zaten bellidir. Modernlikle beraber sözlü kültür yerini yazılı kültüre; gelenek yerini modaya; dayanışma yerini iş bölümüne; geniş aile yerini çekirdek aileye ve sınırları belirlenmiş “küçük ev”e bırakmıştır. Çalışma zamanı dışında kalan zamanlar boş zaman şeklinde nitelenir olmuş bu boş zamanlar ise genel olarak tam zamanlı sosyal medya daha dar zamanlı olarak sinema veya onun evlerdeki mümessili televizyon ile doldurulur olmuştur. Fakat hem maddi sebepler hem de sürekli el altında bulunmasından dolayı da sosyal medya günümüzde tercihi televizyon ve sinemanın önüne geçmiştir.

Genel anlamda medya daha dar anlamda sosyal Medya, televizyon, gerçekten çok zaman kaplıyor. Özellikle reklam kültürünün büyük cismi sosyal medya ve televizyon, halkın geri gelmez zamanının önemli bir bölümünü yiyici, zaman canavarı konumunda yer alıyor. Çok değil daha sadece bir nesil önce toplumun içtenlikle benimsemiş olduğu değerlere karşı, son derece karanlık bir bakış açısına sahip tutum sergiliyor. Seyirciler ise kolayca rahatlamayı ve eğlenmeyi(!) sağlayan en az entelektüel talepleri olan programları seyrederek en az çaba harcama yolunu takip ediyor. Sosyal Medya platformları başta olmak üzere tüm medya çok fazla zaman ve dikkat tükettiği için duyulara fazla yüklenip akli ve kalbi işlevleri gerdiklerinden hayata karşı pasif bir bakış oluşturuyor. Sosyal medya ve televizyonun sohbet üzerindeki hakimiyetinin, aile ilişkilerinin samimiyetinde ince etkileri olduğu gibi, seyretmenin sürekli pasif hareketsizliğinin yansıtmayı menettiği ve kişilik üzerine izler bıraktığı âşikardır. Toplumumuz artık kendi feryadını duyamamakta duysa da pasivize olduğu için herhangi bir tepki verememektedir. Tarih duyarlılığını kaybetmemiz de medya laçkalığının bir parçasıdır. Televizyonun boy gösterdiği ilk zamanlarda televizyon programları geleneksel aile hayatı ve bu hayatın üzerinde yükseldiği değerleri takviye edici bir niteliğe sahipken, bugünün televizyonu sosyal medyanın da provokasyonu ile aynı değerleri tahrip etmekte ya da açıkça onu yok saymaktadır. O zamanlarda sosyal kontrol faktörü olarak hizmet verirken şimdilerde sosyal değişim faktörü haline gelmiştir.

Bir toplumun değişiminde doğal olarak kullanılan temel faktör dildir. Sosyal medya ve televizyon bugün bir sosyal değişim faktörü olarak bunu dille yapmaktadır. Meseleye bu yönüyle bakıldığında medyanın ve dar alanda televizyonun kullandığı dili ve sembolleri bilmek ve onlara dikkat etmek gerekir. Bütün bunlar göz önüne alındığında televizyonun kullandığı dilin modern olandan anlaşılan, moda olana rağbeti bizi kendi içimizde bir hesaplaşmaya zorunlu olarak itmektedir. Bugün halkın kullanmış olduğu her üç kelimeden ikisi televizyonun sunmuş olduğu hazır kalıp cümlelerden seçilmiş kelimelerdir.

İzlemek eylemi lügatçe; İzi üzerinde yürümek; birinin, bir şeyin arkasına düşüp takip etmek, bir kimsenin yolunda olmak, bir şeyin peşinden gitmek, onun izini sürmek anlamını yüklenirken; seyretmek eylemi ise; bakmak, temâşâ etmek, uzaktan bakmak, karışmamak, müdahale etmemek anlamlarını yüklenmektedir.

Görüldüğü  gibi seyretmek ile izlemek nitelik bakımından çok farklılıklar arz etmektedir. Bugün sosyal medya ve televizyonda kullanılan dil itibariyle sayın takipçiler, izleyiciler, izleyicilerimize soralım, takipçilerimiz bu görüntülere bayılacak gibi çeşitli hitap cümleleri kullanılmaktadır. Bu kullanımların yanlış olduğunu söylemiyorum. Aksine bu kullanımların çok doğru olduğunu savunuyorum. Biz izleyiciler izleyici olmayı kabul etmeyecekleri gibi yaptıkları eylemin bu kabil şeyler olduğunun farkında da değiliz. Yani biz bir şeyleri seyrediyor ve onun peşinden gidiyoruz, yani, onu izliyoruz.

Yapılan araştırmalara göre dünyada en çok sosyal medya kullanımı ve televizyonun izlendiği ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Bizim çocuklarımızla birlikte iken filmlerini seyretmekten çekinmediğimiz Hollywood yıldızları kendi çocuklarına günlük televizyon seyretme sınırı getirerek onları bu peşine taktığını nereye götürdüğü belli olmayan rüzgardan korumaya çalışmaktadırlar. Bugün teknolojinin bu imkanından faydalanmamak düşünülemez. Önemli olan bu imkanın, ne derece doğru ve ölçülü bir şekilde kullanıldığıdır. Yabancılar rahatça girmesin diye kilitlediğimiz kapıların içine Sosyal medya platformları ve televizyonla birlikte bizden olmayanların, bize uymayanların girmesine ancak, ölçülü ve sınırlandırılmış bir seyretme eylemi izleyerek mani olabiliriz.

Orada seyredilen herhangi bir görüntünün bizi hedefimizden saptıran bir kavşak olmaması aksine bize yol gösteren birer levha olması için gerekli ölçüleri ve sınırları getirmek gerekiyor. Hedefinden sapmış, raydan çıkmış bir trenin götüreceği yer elbette ki bizim gideceğimiz/gitmemiz gereken istasyon değildir. Kişi neyi seyrediyorsa, neyi dinliyorsa onu izler, onun peşinden gider. Çünkü göz, onu/seyrettiğini gördüğü için gönül de gözün seyrettiğine/gördüğüne meyleder. Seyrettiğimizi izleyebilmemiz için izleyebileceğimizi seyretmemiz gerekiyor.