Milletimizin hiç gündeminden düşmeyen konuların başında eğitim gelmektedir. Herkesin kendince eğitim yoluyla ülkenin geleceğini kurtarmaya dair çok çeşitli projeleri vardır. Her ne kadar insanımız kendinin eğitilmesinden hoşlanmasa da kurtuluşun eğitimden geçtiğini bilir. Büyük çoğunluk kısa zamanda nasıl herkesin âlim-filozof olacağını dair düşüncelere sahiptir. Tartışmalar genelde şu cümlelerle biter: “Bana bir fırsat verseler bak nasıl düzeltiyorum şu eğitimi.” Bu lafı çok duyarız ama icraata geldi mi eğitim, öyle sihirli değneği havaya atmakla çözülecek bir iş değildir.

Dünya evrensel bir köy haline gelince eğitim konuları çoğaldığı gibi kime hangi eğitim verileceği de ayrı bir tartışma konusu oldu. Eğitimin ana konusu olan birçok başlık bilgi-iletişim teknolojileri sayesinde çok erken yaşlarda çocuklara artık ulaşabiliyor. Ana kucağında bilgisayarla tanışan çocuklar ilkokul aşamasına gelinceye kadar birçok şeyi öğrenmiş oluyorlar. Burada en önemli sorun şu noktalarda odaklanıyor; bilgisayarların içindeki bilgiler kimler tarafından nasıl hazırlanmaktadır? Ve bu bilgiler ne içermektedir; bu bilgiler çocuklara ulaşmadan herhangi bir pedagojik süzgeçten geçmekte midir? Maalesef bu sorulara evet demek mümkün değildir.

İlkokuldan üniversiteye kadar bütün eğitim sistemi, çağdaş değişimler de dikkate alınarak yeniden gözden geçirilmelidir. Hoca, öğretmen, sınıf, okul, ders kavramları enine boyuna kemiyet ve keyfiyet açısından derin müzakerelere ve de araştırmalara konu olmalıdır.

Bugün insanlığın en büyük krizlerinden birisi de değerler krizidir. Geleneksel hayat biçimi bitince gelenek ve görenekler de tartışılmaya başlandı. Küreselleşme insanî değerleri değersizleştirdi. Küresel köyde insanı gözeten koruyucu mekanizmalar devre dışı kalınca yanlışların toplum içinde gizlenme oranı arttı. Şimdi insanlığın ortak değerleri olarak kabul görmeye devam eden adalet, merhamet, dayanışma, dürüstlük, paylaşma, saygı ve sevgi gibi hasletleri daha erken yaşlarda çocuklara öğretmeliyiz. Bu değerleri her toplum kendi kültür ve medeniyet ekseninde ele alabilir.

Çocukların eğitiminde başarı onlara teknik bilgiler yanında değerler eğitimini de zorunlu vermekten geçer. Sık söylenen bir yanlışa düşmeyelim çocuk eğitiminde gönüllük diye bir şey olmaz, mecburiyet esas olmalıdır. Verilecek bilgilerin esasını değerler eğitimi almalıdır. Değerler eğitimi ayrı bir ders tarzında değil müfredatın bütününün içine yerleştirilmelidir.

Hayatını maarif davasına adamış olan Nurettin Topçu’yu burada hatırlamak üzerimize düşen bir ahd-i vefadır: “Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlakî değeri olduğunu tanıtsın; hâyâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin.”

Temel bilgilerden sonra en önemli konulardan birisi de meslekî eğitimdir. Her genç insanın istîdadına göre bir mesleği olmalıdır. Bütün orta ve lise okulları, meslek okulları olarak yapılandırılmalıdır. Genç yaşta meslek sahibi olmayan insanları üniversiteyi bitirdikten sonra çırak olarak eğitmek ve iş öğretmek imkânı yoktur.