Dünyadaki insan sayısı kadar farklı görüş ve fikir olabilir. Herkes kendi durum ve ihtiyacına göre bir şeylerin peşine düşebilir. Bu normal bir durumdur. Bir normalimiz daha var ki, herkes istediği bir şeyin peşine düştüğünde, bu başkalarına uygun gelmeyebilir. Peki uygun gelmek zorunda mı? Hayır. Bir farkla ki, talep edilen şey insana ve topluma zarar veren, temel değerlerimize ters düşen ve zarar vereceği herkesçe aşikâr olan bir durum ise, o zamanda “Bu seçiminiz şu şu yönlerden uygun görünmüyor ve size zarar verebilir, tekrar düşünseniz nasıl olur?” gibi bir yaklaşımla uyarmak insani görevimizdir. Bundan sonraki seçim ise kendisine aittir.

Herkes neden kendi fikrinin en doğru olduğuna inanır?

Çünkü inandığımız şeye yüreğimizle sarılırız. Kendimize uygun gelmeyen bir şeyi başkasında gördüğümüzde, farkında olmadan refleks olarak karşı çıkar, itiraz eder ve kendi doğrumuzu telkin ederiz ve kabul etmesini bekleriz. Kendisinin tercihinin ve sebebinin ne olduğunu bilmeden beklentiye gireriz fakat o biz değil ki. Hadi diyelim ki karşı çıktık, yaptığın yanlış dedik, karşı taraf ta kabul etmedi. Neden halâ kendi fikrimizi kabul ettirebilmek için kıyasıya bir mücadeleye gireriz? Bizim fikrimiz bizim için doğru olabilir fakat karşı tarafın istememesi, fikrin ona göre yanlış olmasından ya da kendisine uygun olmadığındandır. Başkalarının fikirlerinin ve tercihlerinin, onların hayat yolculuğunun bir gereği olarak kabul edilmesi gerekirken, sanki yanlış yapıyorlar ve bunu bize rağmen inadına yapıyorlar gibi algılamamızın bize ait bazı sıkıntılı tarafları vardır.

İnsan tecrübeleriyle bir yola kavuşur

Herkesin kendisi hakkında karar verme ve bazen de yanılma gibi insani bir durumu söz konusudur. Sadece kendi bildiklerinin en doğru olduğunu düşünenler; insan yapısını ve sürecini bilmeyenler, başkalarının da doğru tercihler yapabileceğini kabul edemeyenlerdir. Karşısındakilerin ne hissettiği, o tercihi yaparlarsa hiç istemediği şeylerle karşılaşacak olmaları umurlarında olmadan, sadece kendi dediğinin hayata geçmesini önemseyenler, başkalarının yaşam alanlarını daraltıp kendilerine insiyatif alanı açarlar. Başkalarının tecrübe yaşamalarına fırsat vermeden, hep kendi doğrularını savunanlar, aynı zamanda yanılma ihtimallerini de sanki ortadan kaldırmış gibidirler. Bu tutum, kimi zaman çocuklarının da hayatını karartacak meslek ve eş seçimi yapmalarına sebep olur. En basit hususlarda bile “Ben bilirim” mantığı, her zaman karşısındakinin aklını yok sayıp kendi istediği noktaya getirmeye zorladığı için, tecrübe yaşanmasına ve herkesin kendi tercihlerine göre yaşamalarına engel olur. Bu ciddi bir haddi aşma ve haksızlıktır. Hepimiz bilmeliyiz ki, her insan sadece kendi bakış açısına ve inancına göre doğru ya da yanlış der. Bazen iki seçenek te doğru olduğu halde, kişiler bir birlerinden farklı seçim yapabilirler. İnsana saygı duymak, tercihlerine ve yol yürüme biçimlerine de saygı duymayı gerektirir. Sürekli kendisinin en doğrusunu bildiğini söylemek, insanı içinden çıkılmaz bir iletişim karmaşasına itebilir ve giderek psikolojik olarak sorunlu hale getirir. Sonuç olarak herkesin fikri değerlidir ve saygı duymayı hak eder. Hem hastalık belirtisi olan ve hem de hasta eden bu tutum, acilen tedavi edilmeli.