Kur’an hayat nizamnamesidir. Âlemdeki kanunların, manasını ve hakikatini bizlere bildiren ezeli bir tercümedir. Cenab-ı Hakkın “Kelam” sıfatından gelmiştir. Her “insan” onu okumak ve bütün ahkâmına iman etmek zorundadır.

Âyet-i kerîmede geçen “Siz Kur’ân’ı mı inkâr ve tekzîb edersiniz?” cümlesi, sâdece Kur’ân’ın Kelâmulláh olduğunu inkâr ve tekzîb etmek ma‘nâsında değildir. Kur’ân’ın Kelâmulláh olduğunu kabûl etmemek, inkâr ve tekzîb hükmünde olduğu gibi; Kur’ân’da geçen ahkâmın icrâ ve tatbîkına tarafdâr olmamak da inkâr ve tekzîb hükmündedir. O hâlde, sâdece “Kur’ân, Allah’ın kelâmıdır” demek îmân için kâfî değildir. Zîrâ, kâfirler de “Allah Mûsâ’ya Tevrât’ı, Ísâ‘ya İncîl’i, Muhammed’e Kur’ân’ı vermiş” diyorlar. Peki, bunlar, bu sözleriyle îmân etmiş sayılıyorlar mı? Hayır. Çünkü, akíde kitâblarında beyân edildiği üzere; îmânın sahîh olabilmesi için, gelecek maddelerde geçen hükümleri tasdîk etmek şarttır:

1) Kur’ân’ın Kelâmulláh olduğunu tasdîk etmek.
2) Ahkâm-ı Kur’âniyyenin bütününe îmân etmek ve o ahkâmın ayn-ı rahmet ve adâlet olduğuna inanmak.
3) Ahkâm-ı Kur’âniyyenin bütününün icrâ ve tatbîkına tarafdâr olup, o ahkâmın tamâmını iltizâm etmek.
4) O ahkâmı sedd ü bend etmemek.
5) Ahkâm-ı Kur’âniyyenin belli bir zamânla mukayyed olmadığına, o ahkâmın bütün zamânlara hükmettiğine inanmak.
6) O ahkâmın hepsinin hak ve güzel olduğunu kabûl etmektir. Hîçbir hükm-i İlâhîyi küçümsememek ve alay konusu yapmamaktır.

Selam ve dua ile…
Fiemanillah…