Demokrasiyle uzaktan ya da yakından alakası olmayan bir rejimin düzenlediği göstermelik seçimlerle oluşmuş sözde “Suriye Halk Meclisi”, Hatay’ın anavatana katılışının 82'nci yıldönümünde bir bildiri yayınladı.

Skandal olarak nitelenen fakat benim daha çok “trajikomik” bulduğum bildiride, “Hatay’ın Türkiye'nin elinde kalmaması ve geri alınması için mümkün olan her şeyin yapılacağı” ifade ediliyor.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Tanju Bilgiç, kendi halkına yıllardır zulmeden Suriye rejiminin Hatay’la ilgili hezeyanına gereken cevabı verdi ve bildiriyi yayınlayan Halk Meclisi’nin “Suriye halkını hiçbir şekilde temsil etmediğine” ve “demokratik meşruiyetten yoksun” olduğuna dikkat çekti.

Ülkenin birçok yerinde kontrolü kaybeden ve başkent Şam’da dahi ancak Rus askerleri ve İran’a bağlı Şii milisler sayesinde var olabilen bir rejimin bu şekilde meydan okumasına ancak gülünür.

İşin acı tarafı ise Suriye halkının yıllardır böyle bir rejim tarafından yönetiliyor olması ve hâlâ ondan kurtulamaması.

Beşşar El-Esed ve avenesinin bu tür hezeyanlarını ve atıp tutmalarını ilk kez duyuyor değiliz.

Örneğin, Baas rejiminin geçen yıl ölen “varil” lakaplı Dışişleri Bakanı Velid El-Muallim de Ağustos 2018’de Lazkiye’ye bağlı Es-Semra beldesinde oturduğu balkondan Hatay’ı işaret ederek, “Er ya da geç alacağız” demişti.

Devrimin ilk başlarında Türkiye’nin askeri operasyon yapacağı konuşulurken, Suriye rejimi yanlısı Lübnanlı milletvekili Viam Vehhab, “Türk askeri sınırı bir karış geçerse Türkiye’ye binlerce direniş füzesi yağacak” demiş ve kendisinin de bizzat cepheye giderek savaşacağını söylemişti.

O açıklamalardan sonra Türkiye’nin terörle mücadele ve meşru müdafaa hakkını kullanarak Suriye topraklarına ne kadar girdiğini ve kaç operasyon düzenlediğini biliyoruz.

Hatay’ın anavatana bağlanması referandumla gerçekleşmişti.

Bugün Suriye’de şeffaf bir şekilde benzer bir referandum yapılsa birçok bölgede halk Beşşar El-Esed liderliğindeki rejimin baskı ve zulmü altında yaşamaktansa Türkiye’ye bağlanmayı tercih eder.

Ülkedeki azınlık rejimi de gerçeğin farkında ve Türkiye’ye düşmanlığının altında yatan sebeplerden biri de bu.

“Hatay’ı geri alacağız” sloganıyla bir yandan kendilerini avuturken diğer yandan içlerindeki kini kusarak bir tür rahatlama duygusu yaşıyorlar.

Mihraç Ural liderliğindeki Acilciler ile marjinal bir takım sol grupları ve terör örgütlerini desteklemekten başka yapabilecekleri pek bir şey de yok.

Hafız El-Esed döneminde Ankara’nın kararlığını görünce korkularından elleri ayaklarına dolaşmış, Hüsnü Mübarek’i apar topar arabulucu olarak göndermiş ve yıllardır besleyip korudukları PKK elebaşını Suriye’den kovmak zorunda kalmışlardı.

Bugün hem Türkiye o gün olduğundan çok daha güçlü ve hem de Baas rejimi baba El-Esed dönemindeki gücünden çok uzak.

Ülkemizin toprak bütünlüğünü hedef alan bildirinin ardından Türkiye’deki Suriye rejimi yanlılarına seslenerek, “Yana yakıla savunduğunuz Beşşar El-Esed bakın ne diyor?” şeklinde serzenişte bulunanlar oldu.

Bu tür sitemlerin herhangi bir yararının olacağını sanmıyorum.

Çünkü o kesim “Hatay’ı geri alacağız” diyen bildiriden de Suriye rejimini değil AK Parti iktidarını sorumlu tutacaktır.