Bu yazımda ilim ve amel çerçevesinin birinci adımını teşkil eden ilim meselesini nihayete erdirecek ve inşallah gelecek yazılarımdan itibaren amel çerçevesinin iktisadî boyutu üzerinden yol alacağız. Konuyu nihayete erdirmek adına kıyas yaparak zihinlerinizde bir portre çizmeye çalışacağım.

Evvela kulların dünya ve âhiret mutluluğuna erişebilmesinin yolunun ancak ilim ve amelden (ef’âl-i mükellefîn) oluştuğunu görürüz. Bu ikili arasında öncül olan ilimdir. Amel, ilim üzerine inşa edilir. İlim ile amel edilir. Öyle ki ilim amelden daha şereflidir şeklinde bir ittifak olsa bile amel de onun tamamlayıcısıdır.

Kim izzet isterse bilmeli ki izzet tamamıyla Allah’a aittir. Güzel sözler O’na yükselir; rızâsına uygun iş ve davranışları da O yüceltir. Sinsi sinsi kötülük tasarlayanlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzakları altüst olur. (Fâtır Suresi, 10. Ayet)

Ayette yer alan “güzel sözler”  ifadesi ilmi kastederken, ayetin içeriğinde amelin onun tamamlayıcısı mahiyetinde olduğunu görürüz.

İlim çerçevesine dair iki ihtimalden söz edilebiliriz. Öyle ki hakiki bilgi ile hakikati olmayan bilgi birbirine karıştırılabilir. Buna göre ilim çerçevesinin bağlamında hakiki bilgi ile hakiki olmayan bilgi birbirlerine karıştırıldığı için ilmin belirli bir ölçüte nisbet edilerek, bu ölçüt yoluyla doğruluğuna karar verilmesi gerekmektedir.

Nitekim miʿyârü’l-ʿilm (ilmin ölçütü) mantık ilmi yani kesinlik ifade eden ilimleri kesinlik ifade etmeyenlerden başka bir deyişle doğru tanım ve kıyası yanlış olanından ayırmaktır. Buna göre mantık ilminin faydası akıl yürütme yoluyla talep edilen nazariyyat bilgisini elde etmek isteyenin tasavvur ve tasdikte doğru hüküm vermesini sağlamak ve kulları saadete ulaştırmaktır. Bu ölçütün ortaya konulması üzerine inşa edilen ilimlerin farz-ı ayn ve farz-ı kifâye ilimler şeklinde tasnifini yapabiliriz.

*

Amel çerçevesine dair de iki ihtimalden söz edebiliriz. Öyle ki salih amel ile felakete götüren amel birbirine karıştırılabilir. Buna göre amel çerçevesinin bağlamında salih amel ile felakete götüren amel birbirlerine karıştırıldığı için amelin belirli bir ölçüye nispet edilerek, bu ölçü yoluyla salih amelin kavranması gerekmektedir. Nitekim mîzânü'l-ʿamel (amelin ölçüsü) hakiki amelleri hakiki olmayan amellerden başka bir deyişle saadete götüren salih ameli felakete götüren amelden ayırmaktır. Buna göre amelin ölçüsünün faydası kulun, organların ve kalbin amellerinde doğru hüküm vermesini sağlamak ve kulları saadete ulaştırmaktır.

Hüccetü’l-İslâm, bu ölçünün ortaya konulması üzerine inşa edilen amelerin yapılacak ibadetler, dikkat edilecek adetler, sarılacak kurtarıcı iyilikler ve kaçılacak yıkıcı kötülükler şeklinde tasnifini yapmaktadır.

Sonuçta ilimler yani farz-ı ayn ve farz-ı kifâye ilimler gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak akaidin temellerinin üzerine inşa edilen amelleri yani yapılacak ibadetleri, dikkat edilecek adetleri, sarılacak kurtarıcı iyilikleri ve kaçılacak yıkıcı kötülükleri konu edinmektedir.

Şu halde işin başı muamele ilmidir. Muamele ilminin amacı (zâhirî ve bâtınî)  ameldir. Amelin hedefi Allah Teâlâ’nın tecellisi oraya açık ve seçik olarak yansısın diye kalbi temizleyip parlatmaktır. Farz-ı kifâye ilimlerin şer‘î olmayan ilimler taksimatı arasında yer alan övülen ilimlerden iktisat ilminin konusu ise İslâm iktisadî esaslarıdır. Haliyle iktisat ilminin çerçevesini muamele ilmi ile bağlamında ele alabileceğimiz gibi müstakil olarak da ele alabiliriz ki burada tercih edeceğimiz yol budur.

Böylece ilim meselesi tamamlanmıştır.