Kimlik, vahiy ve oruç

Müslümanlar son yıllarda kimliklerini tanımlamada yeni arayışlara ve sentezlere yöneldiler. Bu yönelişin ve/veya arayışın nereden kaynaklandığı konusunda üzülerek söyleyelim: Bilmiyoruz! Müslüman kültür sanat çevrelerinde yayımlanan dergilerde karşılaştığımız Kızılelma ve ezoterik arayışlar-yönelimler kimlik sapmalarında ciddi anlamsızlaştırmalara zemin hazırlıyor. Melami meşrep ve kutsal kabul edilen kişi/kişiler üzerinden geliştirilen söylemler de kimlikleri muğlaklaştıran kültürel dindarlığı teşvik eder nitelikte. Kamu ve özel kurum televizyonlarında karşılaştığımız iftar ve sahur programları da kültürel referanslara yaslanan bir kimlik inşa etmekle meşgul. Kuran vahyi ile çelişen mesihçi ve batıni yaklaşımlar, akademik unvanlı ilahiyatçılara finansal getiri sağlarken toplumun din anlayışını da her geçen gün daha karmaşık hale getirmektedir.

Oruç, kimlik inşasının ve dini aidiyetleri güçlendirme ayı olarak yaşanması gereken bir vakit iken ayrışma ve çatışma alanlarını genişleten söylevlere aracı kılınan bir zaman dilimi olmaya başladı. Hatta İslam “bütün insanlık mirasının ve geçmiş vahiylerin mecz edilmiş son mesajıdır” gerçeğini beyan ederek; “kul ile Allah arasındaki tüm vasıtaları ortadan kaldırdı” hükmünü vurgulayan; yeni kutsallar ve aracılar üreten görüntülü mecraların dindarlık anlatıcıları sadece Fatiha Suresi’nin anlamını doğru anlasalar bu anlatılardan vaz geçerler. “Naz makamı” diyerek kimi “ölümü tatmış” uluların Allah’la pazarlık ettikleri lakırdıları menkıbe ve keramet başlığı altında aktarmak; en basit tespitle Müslümanların kitabını anlamamaktan kaynaklanmaktadır. Bu tür yayınların hangi merkezlerden yönetildiği bilgisine de sahip değiliz. Ömrü yarım asrı geçen Müslümanlar, İslamî ideal ve hedeflerin “ilâ-yi kelimetullah” olarak müminler tarafından bayraklaştırıldığını bilirler. Bu bilgi ile yetişen kimi şair ve yazarların son zamanlarda ümmet bilincini ve ortak kimliğini göz ardı ederek Kızılelma şiirleri yazmaları ve bu minval üzere metin üretmelerini endişe verici girişimler olarak izliyorum. Müslümanlar, kimliklerinin yanına yeni kimlikler eklemekten kaçınmalı ve bu yolculuğun Hicret yolculuğu olmaktan çok bir büyük göç çağrısı olduğunun farkına varmalı. Bin yıldır kimlik inşa aracı olarak İslam’dan başka dayanak aramayan Müslümanlar, son yıllarda kuantum, yoga, doğu mistisizminin modern verileriyle yeni “tekâmül” arayışlarına girdiler.

NLP, kuantum ve bilinçaltı uzmanı olduğunu iddia eden ve aldığı eğitim ile ilgili sağlıklı veri paylaşmayan bir hanım "metafizik, kuantum, çakra" kuramlarından ürettiği sentezle Sosyal medya mecralarında “tekâmül devam ediyor/gelişim devam ediyor” sloganıyla “köşe dönmeci spiritüel ruh arındırma ayinleri” yapıyor. “Miraçla bilinçaltı temizliği” pazarlamacısı nevzuhur hanımdan bir dostumun haber vermesi ile haberdar oldum. Nevzuhur çağdaş maharşi  hanımefendinin mecralarına baktım. Arındırıcı cümlelerini olduğu gibi aktarıyorum:” … dünyada bir oluşturduk. Kendi halkımızı bu şekilde bilinçaltı eğitimleri harmanlayarak ayetlerle birlikte kişilere aktarıyoruz. Çünkü neden? Kişi tekâmül yasasını bilmediği sürece…” İsmi sosyal medya mecralarında maruf hanımefendinin eğitimlerinin kişi başı tutarı ülkemizin önemli psikiyatr ve cerrahlarının ücretleriyle yarışır nitelikte. Görüntülerinden ve aracından, “arındırma mekanlarının şatafatından” bu yeni sentezci bilgemizin renkli ve lüks bir hayat yaşadığı anlaşılıyor. Tekâmül kelimesini yanlış telâffuz ediyor. Cümleleri rastgele. “Doğunun ilmi ile Batının bilimini” birleştirmekten söz ediyor. Farabi, İbn Rüşt ve İbn Haldun’u aşmış. Belki de

DOĞUNUN BİLGİSİ BATININ BİLİMİ eserini yazan Joseph Needham’ın öğrencisidir. Ne ki paylaşımlarından biraz Hint maharşizmi ve enerji yüklemesi numaraları, biraz da geleneğe yaslanma iddiasındaki çevrelerin “nalın-ı şerif” kurtarıcılığı anlaşılıyor.  

Hedef kitle olarak “kandırılmaya teşne ve ne olur kandır beni!” diye sıraya giren kadınları seçen uyanık ve müsrif büyük kurtarıcı “Sırattan geçme, Kuantum ve Miraç'ta bilinçaltı temizliği” eğitimi adı altında modernist, bireyci ve bencil bir öğretiyi metafizik naifliklere sararak kayda değer ücretlerle pazarlıyor. Anadolu’daki muskacı ve üfürükçü amcaların şık giyimli ve renkli bir hanım kılığında reenkarnasyon inanlılarının inancıyla hortladığına tanık oluyoruz. Bu eylemi “Allah’ın dinini kullanarak” yapmazsa emin olun bizi ilgilendirmez. Ama paylaşımlarının ser levhası “Kuran ayetleri, metafizik, kuantum, çakra, enerji transferi" ise bu, mensubu olduğumuz din ve diğer dinlerin uygulamaları ile kuantum arasında batıl bir sentez/ birliktelik kurma çabasıdır ve rahatsız edicidir. Üstelik bunu yaparken Tevrat inanlıları gibi "Bunun için de size geçmişte bildirilmiş olan haberleri doğrulayıcı nitelikte indirdiğim bu vahye inanın; onun gerçekliğini inkâr edenlerin öncüsü olmayın, mesajlarımı küçük bir kazanca değişmeyin ve Bana, yalnızca Bana karşı sorumluluk bilinci taşıyın!" [Kuran: 2/41] ayetine muhalif davrandığının farkında değil.

Süslü püslü cümleler kurarak ve kuantum fiziğine yaslanarak Max Planck ve Einstain’ın kemiklerini sızlatan bilge (!) kişiler kuantum fizik kuramının önüne arkasına bir iki ayet, menkıbe ve tarihi anlatı ekleyerek Nevage bir İslami yaşama biçimi uydurup satabiliyorlar. Bu sahte bilim satıcıları kötülük, ahlaksızlık, adaletsizlik ve bilinen-bilinmeyen her türlü yanlışı dini terminolojiyi kullanarak örtüyor. Toplumun dini önderleri ve kurumları, dini giysiler giyme ve dini lakırdılar üretme iddiasındaki bu ve benzeri kişileri ya görmezden geliyor veya dindarlık adına sergilenen fiil/eylem/amel ve kepazelikleri meşru görüyor. Görmezden gelinen hatta dini bir takım kavramlara sığınarak meşrulaştırılan ahlâki olduğu konusunda endişe ettiğim bu ve buna benzer (okunmuş yanmayan kefen, kibrit kutusunda sırattan ruh geçirmek; şeyhin, müridi her an ihata etmesi, nalın-ı şerif …) iş ve eylemler dinîleştirilmiş veya dindarlık örtüsü ile örtülmüş ahlaksızlığın tasallutundan kurtulmak gerek. Dindarlık görünürlüğü ile din anlamından uzaklaştırılıyorsa ve din alanı kültürel sentez ve gevezeliklerden ayrıştırılamıyorsa; din, kötülüklere ve ahlaksızlığa aracı kılınıyorsa Müslümanlar, büyük kayıplarla karşı karşıyadır. Biri bir anlayış ve ekol üzerinden meşhur edilmişse her söylediğini meşru kabul etmek amansız bir çıkmazdır.