SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhittin Ataman, ABD’nin İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’ye yönelik operasyonunu değerlendirdi. Ataman, ABD’nin ve İran’ın çatışmacı söylemlerinin birbirini beslediğine, her iki ülke için de gerek iç gerekse dış politikalarının meşruiyetlerini sağladığına dikkat çekti.

Diriliş Postası Ankara Temsilcisi Seda Şimşek/Mülakat

SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhittin Ataman, ABD’nin İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’ye yönelik operasyonunu konuştuk. Ataman, ABD ve İran’ın çatışmacı söylemlerinin birbirinden beslendiğine dikkati çekerken, bölgede istikrarsızlığa karşı dış politika izleyen Türkiye’nin ABD ile İran arasında tansiyonun daha fazla yükselmemesi için ara bulucu olabileceğini söyledi. Ataman, ABD’nin Kasım Süleymani operasyonunun İran’da ve bölgede yaratacağı etkiye ve olası gelişmelere ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu:

SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü Prof. Dr. Muhittin Ataman, Diriliş Postası Ankara Temsilcisi Seda Şimşek’e ABD-İran gerilimine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

HER YERDE KASIM SÜLEYMANİ’NİN KENDİSİ VE GÖLGESİ DOLAŞIYORDU

Kasım Süleymani’nin ABD operasyonu ile öldürülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İran ile ABD son zamanlarda, daha sıklıkla karşı karşıya gelmeye başladılar. Özellikle Trump yönetimi ile birlikte İran ile ABD arasındaki çatışmanın derinliği arttı. Trump’ın önceki yönetimlerden daha fazla İran karşıtı bir pozisyon aldığını görüyoruz. Zaten dolaylı olarak sık sık karşı karşıya geliyorlardı, doğrudan belki ilk defa uzun süredir böyle bir karşı karşıya gelme gerçekleşti. İlk defa İran’ın resmi bir görevlisinin hedef alınması çok önemli. ABD el yükselterek Kasım Süleymani’yi doğrudan hedef aldı. Bu, devam edegelen tırmanmanın vardığı son noktadır.

Kasım Süleymani İran için ne ifade ediyor?

Kasım Süleymani doğrudan dini lider Ayetullah Hamaney’e bağlı bir kişiydi, yani düzenli ordunun dışında kalan bir yapının komutanıydı. İlginç bir şekilde, geçmişi itibariyle asker olmayan bir kişi, fakat Devrim Muhafızlarının en önemli komutanı olarak Ortadoğu’da İran’ın vekaletler savaşını yürüten birinci adamdı. Yani Yemen’de, Irak’ta, Suriye’de ve Lübnan’da Süleymani vardı. İran’ın vekillerinin ve müttefiklerinin olduğu her yerde Kasım Süleymani’nin kendisi veya gölgesi dolaşıyordu. Dolayısıyla, bu operasyon İran’ın bölgedeki bütün stratejilerini ciddi bir şekilde etkileyecektir. İran’ın bölgesel siyaseti açısından çok önemli bir kayıp verdiği söylenebilir.

İran’a ilk itiraz Irak’tan geldi

Bu olaydan sonra ne gibi gelişmeler yaşanabilir?

İki taraf da doğrudan karşı karşıya gelmek yerine, vekaletler savaşı yürütmek ister. Bunu ABD bölgedeki müttefikleri ve özel birlikleri üzerinden, İran ise aynı mezhebe mensup milisler üzerinden yapmaya çalışıyor. İran’ın seferber edebileceği Afganistan’dan Yemen’e, Lübnan’dan Irak ve Suriye’ye kadar çok geniş bir kitle var. İran, seferber edebildiği bu kitle üzerinden kendi bölgesel savaşını veriyor. Buna ilk itiraz da Irak’tan çıkmıştı. Çatışma ve tırmandırma siyasetinin bölgeye istikrar getirmeyeceği ortada. Ancak önümüzdeki aylarda olumlu gelişmelerin olması pek beklenmemeli.

KÖRFEZ BÖLGESİNİN ISINMASI KUVVETLE MUHTEMEL

Bu operasyonla birlikte geçmişte Ortadoğu’da yaşanan suikastlar dönemi geri çağrılmış olabilir mi?

Bu çok önemli. ABD bir devletin resmi askerini hedef aldı. Bu aslında uluslararası hukukun ve normların kabul edebileceği bir durum değil. Hiçbir devlet başka bir devletin askeri birliğini terörist örgüt ilan edemez, ama ABD Devrim Muhafızları’nı böyle nitelendiriyor. İşte asıl sıkıntı burada. Bundan sonra başka devletler de benzeri bir duruma maruz kalabilirler. ABD sadece İran’a değil, başka devletlere de bir mesaj vermiş oldu. ABD ile konvansiyonel yöntemlerle mücadele edemeyen İran’ın, suikast düzenlemek ve yardımcı veya özel kuvvetler üzerinden saldırılar gerçekleştirmek gibi gayrinizami savaş taktiklerine başvurması beklenir. Ortadoğu’daki Amerikan birliklerine, hatta ABD destekçilerine yönelik eylemlerde bulunulabilir. Bu anlamda Körfez bölgesinin ısınması kuvvetle muhtemeldir.

İKİ KARŞIT SÖYLEM BİRBİRİNİ BESLİYOR

İran ile ABD arasındaki gerilimin tırmanmasının bölgeye yansımaları ne şekilde olur?

İran ile ABD Ortadoğu’da çatışmacı siyasal bir dil ve siyasal söylem kullanan iki önemli aktör. ABD ve ABD’nin bölgesel müttefikleri olan İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan çok sıkı, sert İran karşıtı bir politika uyguluyorlar. Bu İran karşıtı politikayı 2017’de Katar krizinde çok açık gördük. Bazı Körfez ülkelerinin Katar’a karşı tavır almalarının nedenlerinden birisi, Katar’ın İran ile ilişkilerini sürdürmesi ve İran ile işbirliği siyaseti gütmesiydi. ABD’nin bölgesel müttefikleri sıkı İran karşıtlığı siyasetini devam ettirmek istiyorlar. İran da bundan istifade ediyor. Bu, karşılıklı birbirlerine alan açma siyasetine dönüşüyor, iki karşıt siyasal söylemin çatışması, iki tarafın da bölgesel dış politikalarının ve aynı zamanda iç siyasette rejimlerin meşruiyetini sağlayan bir ortam oluşturuyor. Taraflar her ne kadar çok karşıt gibi görünüyorlarsa da birbirlerinden beslenmiş oluyorlar.

İran misillemede bulunabilir

İran ABD’nin Kasım Süleymani operasyonuna nasıl bir cevap verebilir?

İran’ın bir devlet olarak ABD’yi doğrudan hedef alabileceğini düşünmüyorum. Yapabileceği iki temel şey var. Ya Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde Amerikan vatandaşlarını, askerlerini, diplomatlarını, siyasetçilerini hedef alma yoluna gidebilir ya da ABD’nin bölgesel müttefiklerini ve destekçilerini hedef alabilir. ABD ile baş edemeyen İran, mesela Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’daki üslerini, hedeflerini ve destekçilerini hedef alabilir. İran’ın nasıl bir misillemede bulunacağını bekleyip göreceğiz, ama ben bunun bölge ile sınırlı kalacağını düşünüyorum. İran ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki İsrail’i hedef alabilir mi?

İsrail faktörünü ben kestiremiyorum. Aslında bu tırmanma siyasetinden en fazla memnun olan ve bu gerilimi en fazla isteyen devlet İsrail’dir. İsrail’in hedef alınması demek, doğrudan ABD’nin hedef alınması demek olacaktır. İsrail’in vereceği karşılık büyük ihtimalle daha ağır olacaktır. İran’ın bunu dikkate alarak İsrail’e bulaşmasını beklemiyorum.

IRAK’TAKİ İRAN KARŞITI HAVA TERSİNE DÖNDÜ

Bağdat’ta ABD Büyükelçiliği’ne yönelik saldırı girişiminin bu gerilimi tırmandırdığını düşünüyor musunuz?

Kasım Süleymani’ye yönelik saldırının öncesine gittiğimizde, HaşdiŞa’bi ve diğer aktörler eliyle Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’ni işgal teşebbüsüne baktığımızda şöyle bir okuma yapabiliriz: Ekim ayının ortalarından itibaren Irak’ta süren protestolar İran karşıtıydı. İran’ın Irak’taki varlığına karşı bir söylem söz konusuydu. Gösterilerde atılan sloganların yarısı Irak hükümeti karşıtı ise diğer yarısı da İran hükümeti karşıtıydı. Protesto edenler ilginç bir şekilde Sünni Araplar ya da Kürtler veya başka herhangi bir halk grubu değil, Şii Araplardı. Belki ilk defa sekteryen olmayan, mezhep içi bir söylem gelişiyordu. Yani Arap Şiiler arasında bir tavır alma söz konusu olmuştu İran ile kendi ulusal menfaatlerini ayrıştırmaya çalışan bir Şii dalga oluşmaya başlamıştı. İran yanlısı gruplar Kerkük’teki Amerikan Üssü’ne saldırıp bir Amerikan askerini öldürünce bir anlamda Amerika’yı kendi üstlerine çekerek, İran karşıtı bu dalgayı değiştirmek istemiş olabilirler. Bu hadisenin gerçekleşmesinden hemen birkaç gün sonra bir şekilde artık İran yanlısı bir hava esmeye başladı. Özellikle büyükelçiliğin işgali bu havayı güçlendirdi.

ABD’nin İran’a ders vermek için yaptığı Kasım Süleymani operasyonu, aslında İran karşıtlığına yönelik dalgayı dağıtmaya çalışan İran’ın da işine mi yaramış oluyor?

Bazılarının dikkatini çekmiştir, o büyükelçilik duvarlarına yazılan yazılarda, “Süleymani bizim komutanımız”, “Kasım Süleymani buradan geçti” gibi ifadeler yer alıyordu. Bu yazılar bir anlamda cürmü meşhut yaptı. Yani, Kasım Süleymani’nin bütün bu olaylarda ne kadar etkili olduğu, ABD karşıtı siyasetin arkasında bilfiil onun durduğu anlamına geldi ve neticede içinde bulunduğu arabaya yönelik suikast saldırısı gerçekleşti. Saldırı sonrasında İran’ın Irak’taki algısı olumlu yönde değişmeye başladı. Ancak bunun etkisi ne kadar devam edecek belli değil, çünkü Şiiler dâhil Irak halkı İran ile ABD arasındaki bir savaşın cephesi olmak istemez. İki devlet çatışacak Irak devleti ve Irak halkı zarar görecek. Iraklılar için bu kabul edilebilir değil. Dolayısıyla İran karşıtı gruplar ve halk kesimleri, İran karşıtı siyasetlerine bir süre ara verdikten sonra yeniden tavırlarını ortaya koyabilirler.