Vatan nedir? Nerede başlar, nerede biter? “Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası” tanımı yeterli mi vatanı tarif etmek için?

Belki varlığı sadece kendi milletiyle sınırlı olan devletler ve o devletlerin vatandaşları için bu tanım yeterli olabilir!.. Ancak bizim gibi binlerce yıldır dünyaya nizam, dünya siyasetine yön vermiş; çağ açıp çağ kapatmış, onlarca devlet kurmuş, yüzlerce devletin varlığına son vermiş, özellikle son bin yıldır mazlumların umudu, zalimlerin korkulu rüyası olmuş bir millet için bu tanım, çok yetersiz ve çok sınırlayıcı!.

O hâlde bize vatan diye çizilen ve dışına çıkmamamız ısrarla öğütlenen T.C. sınırlarından ibaret olmamalı bizim için vatan mefhumu… Tabii ki bu sınırlar içindeki vatan bizim ve ilelebet bizim kalacak inşallah; ancak bu sınırların fersah fersah ötesine, katbekat fazlasına ulaşıyor bizim sınırlarımız.

“Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?

Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.”

demiş ya şairimiz; bu sınırlar bize çok dar, bu sınırlar bizi sınırlandırmak için çizilmiş. Yine Ziya Gökalp,

“Vatan ne Türkiye’dir Türkler’e, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir:

Turan” diyor. Bizim sınırlarımız ise Türk coğrafyası “Turan”la da sınırlı değil, biz o sınırları aşmışız geçmişte; şimdi daha azına razı olmak olur mu? Hele de dünya Müslümanlarının, zulme uğrayan tüm mazlumların umut bağladığı bir ülke iken, başımızda da tüm bu milletlerin lider belleyip umut bağladığı bir lider varken!..

Bu milletin tarihinden bîhaber, kültürüne yabancı, inancına düşman, insanını küçümseyen; beyni işgal edilmiş, ahlakı iğfal edilmiş, insaniyetini kaybetmiş, maneviyatını maddiyata değişmiş, kıblesi Batı, kalbi taştan katı olmuş kişilerin vatan kavramından anladığıyla bizim anladığımız çok çok farklı…

Onlar “gönül coğrafyamızı” ve gönül bağıyla bağlı olduğumuz kardeşlerimizi unutalı çok oldu, bize de unutturmak için her yolu deniyorlar. Tüm bu sebeplerle bizim İslam coğrafyasıyla ilgilenmemizi, Müslüman kardeşlerimizin dertleriyle dertlenmemizi anlayamıyorlar. Onların yabancı gördüğü Şam’ın, Bağdat’ın, Libya’nın, Cezayir’in, Bosna’nın, Endülüs’ün, Doğu Türkistan’ın, Somali’nin, Arakan’ın, Açe’nin bizim için vatan toprağı, gönül coğrafyamız olduğunu kavramaktan acizler.

Bu sebeple, “Bizim Suriye’de, Irak’ta, Somali’de ne işimiz var?” diyebilme aptallığını yapıyorlar. Cühela cüretkâr olur, demişler; cesaretleri(!) cahilliklerinden geliyor. “Ülkemiz Suriyeli, Afganistanlı, Iraklı doldu.” diye yaygara koparabilmelerinin sebebi; insaniyetlerini yitirmiş, İslamiyet’i kafalarında bitirmiş olmalarıyla alakalı… O milletler ve insanlar için bizim ne ifade ettiğimizi, onların gözünde bizim yerimizin ne olduğunu tayin edememeleriyle alakalı…

Yahya Kemal, “Kökü mazide olan âtiyim.” der ya, hepimiz mazideki kökümüzü unutmadan geleceğe yol almalıyız.

Bizim için vatan coğrafyası, gönül coğrafyamızdır!.. Anadolu ne kadar bizimse Bosna, Doğu Türkistan, Trablusgarp, Irak, Suriye, Mısır, Balkanlar, Türki Cumhuriyetler de o kadar bizimdir.

O hâlde bu coğrafyayı yabancı görmeyenleri, EVET bu insanları kardeş bilenleri, onlara umut olanları desteklemeliyiz değil mi? EVET mi dediniz?

Bu millet sevilmez mi ya hu!..

Yahya Kemal, “Kökü mazide olan âtiyim.” der ya, hepimiz mazideki kökümüzü unutmadan geleceğe yol almalıyız…