Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına üretimi hızlandırabilmek için birçok sektörde kimyasal kullanımı yaygınlaşırken bu hızlı üretim nedeniyle atmosfere, toprağa ve suya çok sayıda kirletici karışıyor. Kimyasal kullanımından kaynaklanan kirleticiler arasında ilaç sanayisi kaynaklı endokrin bozucular ve çevrede çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük olan mikro kirleticiler başta geliyor.
Bu kirleticilerin kaynakları ve etkileri hakkında soruları yanıtlayan Necmettin Erbakan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Hidrolik Ana Bilim Dalı Başkanı ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre, Biyoçeşitlilik ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Yürütücüsü Prof. Dr. Mehmet Emin Aydın, mikro kirleticiler ve endokrin bozucuları, nanogram veya mikrogram boyutunda olan, çevre ve insan sağlığına zararlı oldukları bilinen, genellikle çevredeki doğal bozulma süreçlerine dayanıklı, kalıcı kirleticiler olarak tanımladı.
Aydın, mikro kirleticilerin organik ve inorganik olmak üzere 2 gruba ayrıldığını, bu bileşiklerin bazılarının kanserojen ve toksik etki gösterip çevre ve insan sağlığına zarar verebildiğini belirtti.
Pestisitler, poliaromatik hidrokarbonlar, poliklorlu bifeniller gibi organik mikro kirleticilerin aynı zamanda endokrin bozucu olduğunu kaydeden Aydın, yer kabuğunda doğal olarak bulunan ve bozulmaları veya yok olmaları mümkün olmayan ağır metallerin inorganik mikro kirleticiler sınıfına girdiğini, genel olarak toksik olan ve çevre kirliliğine yol açan bu gruba kurşun, kadminyum, krom, demir, kobalt, bakır, nikel, cıva ve çinko olmak üzere 60'ın üzerinde metalin dahil edilebileceğini bildirdi.
"Küresel olarak kullanılan 50 milyondan fazla kimyasal madde var"
Endokrin bozucuların, basit olarak normal hormonal fonksiyonları etkileyen kimyasallar veya kimyasal karışımlar olarak tarif edilebileceğini aktaran Aydın, şunları söyledi:
"Küresel olarak kullanılan 50 milyondan fazla kimyasal madde var ve bunların 1000'den fazlası endokrin bozucu. Doğal olanlar, gıdalarda bulunabilen fitoöstrojendir. Sentetik olanlar ise mikro kirleticiler, pestisitler, plastikleştiriciler, tıbbi ilaçlar gibi kimyasallardır. Endokrin bozucuların bir kısmı kozmetik yani kişisel bakım ürünlerinde de var. Bunlar gıda ve içecek ambalajları gibi plastik maddelerde, oyuncaklarda, halılar ve böcek ilaçları dahil günlük kullanılan birçok üründe bulunuyor. Mobilyalarda ve bazı tekstil ürünlerinde kullanılan alev geciktirici kimyasallar da endokrin bozucudur."
Tıbbi ilaçların kanalizasyon yoluyla suya, diğer kirleticilerin ise evsel ve endüstriyel faaliyetler sırasında havaya, suya ve toprağa karıştıklarını vurgulayan Aydın, "Eğer verdiğimiz ortam topraksa, yağışlarla topraktan yıkanarak su kaynaklarına taşınıyor. Evsel atık sular zaten arıtma tesisleri çıkışında su ortamına deşarj edilmiş oluyor. Bu kirleticiler verildiği ortamda kalmıyor, bir şekilde çevreye ulaşıyor ve bir kısmı hava ve rüzgar yoluyla uzun mesafelere taşınabiliyor. Nihai olarak denizlere ulaşıyor ve denizdeki akıntılarla kullanıldıkları veya verildikleri ortamlardan çok daha uzak mesafelere taşınmaları söz konusu oluyor." diye konuştu.
Yoğunluğu artarak besin zincirine karışıyorlar
Söz konusu kirleticilerin doğaya karıştıktan sonra canlıları etkilemelerinin uzun sürede gerçekleştiğine değinen Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Önce küçük canlıların bünyesinde, sonra onları yiyen canlılarda birikiyor, besin zincirinin en üstündeki canlılarda daha fazla etki görmemiz söz konusu oluyor. Örneğin deniz ekosisteminde bu kirleticiler ya da endokrin bozucular fitoplanktonun bünyesinde birkaç misli konsantre olarak birikmiş oluyor, sonra onu yiyen canlıda birkaç misli daha fazla birikmiş oluyor, en son sudaki balığı avlayarak beslenen bir kuşun bünyesinde milyondan fazla kez konsantre şekilde oluyor. Burada kuş, besin zincirinin en üstündeki canlıyı temsil ediyor ama ekosistemde genelde besin zincirinin en üstünde insan var."
Dünyanın son 150 yıldır insan etkisiyle oluşturulmuş çok büyük bir kirlilik yüküyle karşı karşıya olduğunu dile getiren Aydın, radyoaktif maddelerin 1000 sene sonra da olsa etkilerinin azaldığına ancak kimyasal kirleticilerin doğada daha uzun süre, bozulmadan kalabildiğine dikkati çekti.
Mikro kirletici ve endokrin bozucuların tamamen engellenmesinin mümkün olmadığını ancak kullanımlarının sınırlandırılması ve doğaya karışmalarının önlenmesi gerektiğini ifade eden Aydın, sözlerini şöyle tamamladı:
"İnsanların elleriyle oluşturduğu bu durum dönüp dolaşıp diğer canlılarla birlikte kendisine de zarar veriyor. Herhangi bir önlem alınmadan bunun devam etmesi, küresel ısınmayla birleşerek dünyada yaşamı zorlaştıracak, birçok canlı türünün soyunun tükenmesine neden olacak. Ekosistem komple çökerse yaşamı destekleyecek gıdayı, soluyacak havayı, içecek suyu bulmamız zorlaşır. Bu kimyasalları ürettiğiniz zaman çevreye illaki kaçacaktır ama bunu minimum hale getirmek, atık su artıma tesislerinde bertaraf etmek mümkün çünkü bunların yoğun olarak çevreye verildiği kaynakların başında atık su deşarjları geliyor. Atık sular, endüstriyel atıklar, zararlı atıklar, katı atıklar uygun teknikler ve ilgili yönetmeliklere uyularak bertaraf edilirse mikro kirleticilerin ve endokrin bozucuların çevreye karışması kısmen önlenmiş olacaktır."