Ağustos, zaferler ayı… İstanbul, Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mercidabık, Belgrad, Mohaç, Kıbrıs, Sakarya ve Kurtuluş savaşları hep Ağustos’taki zaferlerdir. Kurtuluş Savaşı’nda Çanakkale Cephesi’nde gazi olan Çavuş Ali ile tanışalım…

Son Çanakkale gazisi, Balıkesir’de defnedilmişti. ‘Çavuş’ rütbesiyle Ali Dede, İvrindi’nin Mallıca Köyü’nde bir asrı devirdiği ömründe hemen hiç konuşmadı; çok gözyaşı döktü. Uzun boylu, kalıplı vücuduyla bir kahramandı Çavuş Ali. Kulakları ağır işitiyordu. Yüksek ses ile konuşmak zorundaydınız.

Ne zaman ki söz Çanakkale’ye gelince koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklarla ağlıyordu. Çavuş Ali zor duyduğu için, ağlamaktan ‘ıslak kaldırım’ gibi yanaklarıyla, kendisini duyurmak için bağırarak anlatıyordu:

“Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı takviye istedi. Gece yarısı istediğimiz askerler geldi. Hepsi silahaltına alınmış gençlerdi. İçlerinde daha ‘çocuk’ denecek yaşta askerler de vardı ki, hemen dikkat çekiyordu.”

“Bölüğü düzene soktum” diye devam etti:

“Yüzbaşı gelenler ile ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu. Sipere şarkı söyleyerek gelen cıvıl cıvıl çocuklar, hemen çakı gibi oldular.”

Çavuş Ali dudakları titreyerek devam etti:

“Yüzbaşı sordu; ‘Yavrum siz kimsiniz?’  İçlerinden biri ‘Galatasaray Mekteb-i Sultani’si talebeleriyiz. Vatan için ölmeye geldik’ diye cevap verdi.

“Gönlüm akıverdi o çocuklara. Bu savaş için çok küçüktüler. Süngü tutmasını bile bilmiyorlardı. Onlarla ilgilendim. Mermi böyle basılır. Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır. Düşmana şöyle saldırılır” diyerek çocuklarla cephe önündeki hatıralarını yâd etti ardından.

Siperlerin arkasında, ay ışığında sabaha kadar talim yaptıklarını söyledi.

Gün ışımaya yakın çocukların biraz dinlenmek için siperlere girdiklerini hıçkırıklarla anlattı. Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman gemilerinin gelip siperleri bombaladığını, “Yer gök top sesleriyle birbirine karışmıştı” diye tarif etti.

Savaş meydanında bir gün önce ölenlerin kol, bacak, el, ayak parçalarının havaya kalkan toprakla siperlere düştüğünü anlatan Çavuş Ali, “Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler toz duman içinde kalmıştı” dedi.

Çanakkale’nin son şahidi, harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşan çocukları anlatırken, “Sanki çiçek toplar gibi şarkılar söyleyerek sipere gelen neşeli çocuklar, bir köşede yumak gibi birbirine sarılmış tir tir titriyorlardı” dedi.

Ürkmüş çocukların, hemen sonra vatan için ölmeye dair avaz avaz marş söylemeye başladığını anlattı Çavuş Ali.

“Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış, gözleri yuvalarından fırlamış, dişler kenetlenmiş bekliyorlardı” dedi ve ekledi:

“O an geldi… Yüzbaşı ‘Hücum!’ diye emretti. Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık. O anda, o çocuklar, ‘kurulmuş gibi’ siperlerden atılıverdiler. İşte o an! Tam o anda, bir makinalı, yavruları biçiverdi. Hepsi sipere geri düştüler. Kucağıma dökülüverdiler. Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Hiç gitmiyor! İşte senelerdir o çocuklara ağlıyorum.”

*

Son Çanakkale Gazisi Çavuş Ali de aramızdan ayrıldı. Ancak geriye kahramanca kazanılmış bir ‘Ağustos Zaferi’ bıraktı.

Türkiye, bugünlerde Karadeniz’deki “gaz keşfi” ile bir başka zafer kazandı bağımsızlık yolunda.

Ve, Fatih gemileri karadan yürütmüştü, torunları Fatih gemisi ile denizleri fethediyor, zaferler ayında…