Milletimizin dünya çapında tanınan tarihçilerinden biri olan Kemal Haşim Karpat, ABD'nin Madison şehrinde tedavi gördüğü hastanede 20 Şubat 2019'da vefat etti. ''Kendi kültürümün, kimliğimin ve geçmişimin çok değerli olduğunu bilmek için hiçbir mücadeleden geri durmayacağım'' diyen Karpat için ömrünü idealiyle taçlandırmış koca bir ırmak benzetmesi yapılır. Öyle bir ırmak ki önüne çıkan hiçbir engele aldırmadan yoluna devam eden, nice dağları delip denize ulaşan; bol alüvyonlu, bereketli bir ırmak.

Halil İnalcık ve Kemal Karpat yaptıkları çalışmalarla Türk tarih ilminin, ayakları üstünde durmasına katkıda bulunan iki önemli isimdir. Osmanlı klasik çağı alanında uzmanlaşan İnalcık’ın aksine Karpat’ın Tanzimat ve Cumhuriyet dönemine odaklanması pek çok yanlışın düzeltilmesine vesile olmuştur. Karpat’ın bilinen 16 kitap çalışmasına rağmen makalelerinin sayısını kendisinin dahi tam olarak bilmemesi bu alandaki gayretlerinin nişanesi sayılabilir.

Karpat’ın ülkemiz ve milletimiz için önemi, resmî tarihin ezberlerini bozması ve yakın tarihimizi sosyolojik, ekonomik, siyasi ve kültürel yönleriyle ele almasındandır. Ömrünün önemli kısmını ABD’de geçirmesi dolayısıyla herhangi bir kısıtlamaya uğramadan hakikatleri ortaya koyması, Batılı geçinen sözde aydınların ve cuntacıların çarkına âdeta ot tıkamıştır.

Kemal Karpat, 15 Şubat 1926 tarihinde Romanya’nın Dobruca bölgesindeki Osmanlı bakiyesi bir Türk köyü olan Armutlu’da doğdu. Babası İmam Hüseyin Haşim Efendi, annesi ise Zübeyde Hanım’dır. Kırım’dan Dobruca’ya göçmüş Tatar kökenli bir aileye mensuptur. İlköğrenimini köyünün okulunda tamamladıktan sonra, Mecidiye Medresesi’ni bitirip imam ve öğretmen diplomasını almıştır. Türkiye’ye gelip İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu (1947). Yükseköğrenimi sırasında 1946’da T.C. vatandaşı olup Romanya’daki Karpat Dağları’ndan dolayı Karpat soyadını aldı. Siyasi ve sosyal bilimler alanında ABD Washington Üniversitesinde yüksek lisans (1950), New York Üniversitesinde de doktora eğitimini tamamladı (1957).

Oldukça verimli bir akademik yaşamı olan Karpat, Harvard Üniversitesi, Robert Koleji, Ankara Üniversitesi, Columbia Üniversitesi, New York Üniversitesi, John Hopkins Üniversitesi, Wisconsin Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Princeton Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Bilkent Üniversitesinde dersler verdi. Osmanlı ve Balkan tarihi, siyasi içtimai ve beşerî tarih, göç, kentleşme konularında uzmanlaşmıştı. Çok sayıda ödül ve bilim kurulu üyeliği, fahri doktor ve profesör ünvanlarıyla birlikte TBMM Üstün Hizmet Ödülü (2009) ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü (2016) sahibiydi. 20 Şubat 2019'da vefat eden Karpat, vasiyeti üzerine Fatih Camisi'nde devlet erkânının da katıldığı cenaze namazının ardından, caminin haziresinde bulunan dostu Prof. Dr. Halil İnalcık'ın mezarının yanında toprağa verildi.

Karpat gibi büyük isimlerin geride bıraktığı boşluk da büyük oluyor. Karpat’ın tespitlerine göre Cumhuriyet ve Osmanlılık gibi Türklük ve Müslümanlık da birbirinin devamıdır. Balkan coğrafyasında ve diğer Osmanlı bakiyesi Avrupa topraklarında “Türk” demek “Müslüman” demektir. Bunu orada yaşayan her Türk bilir. Bu anlamda Cumhuriyet öncesindeki tarihimizi yok saymak, ilmî olmadığı gibi ahlaki de değildir.

Karpat, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki çarpık tarih anlayışını şöyle eleştirir: Biz kopyacı bir zihniyetle hareket ettiğimiz için Batı' dan aldığımız modeli aynen tatbik etmek istedik. Şapka meselesinde olduğu gibi. Şapka giydirince o insan Batılı olmuyor. Burada başka bir önemli konu daha var. Türkiye'de toplum aslında vicdanı hür bir toplumdur. Serbest düşünebilen bir toplumdur. Bir yerde İslam'da da bu hür ruh vardır. İslam’ın en güzel geliştiği dönem, bu hür düşüncenin olduğu ilk üç-dört yüzyıldır. Halkın içinde yaşayan hürriyet ruhu bu dönemde karşılığını bulmuştur. İslam’ın özünde bu vardır. Bu devrisaadeti hep özlemiştir insanlar.

Hoca, Türklerin üç çeşit tarihi olduğunu anlatırdı: Bir, resmî tarih; iki, Avrupalıların yazdığı tarih ki; bu ikisi de şüphelidir. Üçüncü olarak da halkın zihninde kalmış tarih vardır. Nesilden nesile geçen gerçek tarih odur. Batı, Cumhuriyet devri reformlarını yalnız devleti, toplumu yenileştirmek olarak değil; aynı zamanda kendi üstünlüğünün, kendi kültürünün kabul edildiğini gösteren bir yenilgi olarak görmüştür. Resmî tarihin önceki yüzyılları görmezden gelmesi, özü itibarıyla bu yenilginin bir itirafıdır. Oysa bir toplumun kendi özünü, kendi kimliğini, ruhunu mutlaka koruması gerekir ve buna karar verecek olan da bizzat o toplumdur. Bu anlamda Kemal Hoca’ya göre tek parti devrinin en büyük kötülüklerinden biri, vatandaşını ezmekten de öte onu hiçe saymaktı. Ona göre İslam modernleşmeye engel değildir. Türkiye ne İslamiyet'ten ne Türklükten ve ne de Batı biçimi modernleşmeden vazgeçebilir. Önemli olan bu unsurları, tarihî tecrübeyle harmanlamak ve hepsinden önemlisi Türklerin hür iradesine saygı duymaktır. Son yirmi yıla kadar pek çok hakikatin dile getirilememiş olması aslında sorunları halı altına süpürmekten farksızdı. Kemal Karpat’a göre Türklüğü sözle yüceltmek yerine icraatlarla göstermek son yirmi yılın en güzel yanıdır. Devlet, halkına eziyet ederek değil; ona hürmet göstererek ve hizmet sunarak yücelir.

Büyük tarihçimizi vefatının yıl dönümünde rahmetle anıyorum.