Veterinerlik fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nilüfer Sabuncuoğlu’nun Sağlık Bakanlığı ve Çevre, Şehircilik Bakanlığı’na dayanarak açıkladığı veriler çok korkunç. Habertürk yayınında karşılaştığım bu bilimsel açıklamalar başıboş köpek sorununun yeterince anlaşılmadığını ortaya koyuyor. Çünkü bu konuda mağdurdan çok “azgın azınlık” diyebileceğimiz “mama lobisi” ve bunların taşeronlarının sesi çıkıyor. Hayvanseverlik kılıfı altında kolluk güçlerine saldıran, etrafı yakıp yıkan, tehditler savuran hatta Cumhurbaşkanına parmak sallayan azgın azınlığın arkasındaki güçleri bu millet çok iyi biliyor. Gezi kalkışmasının, LGBT terörünün, PKK-FETÖ ve DHKP-C’nin arkasında kim varsa bunların arkasında da aynı mihraklar yer alıyor.

Bu anlamda başıboş köpekler için mama alacağı vaadiyle sosyal medya üzerinden toplanan milyonlarca liranın aslında nereye gittiğinin takip edilmesi; 100 milyar liranın döndüğü mama sektörünün bu işin neresinde durduğunun iyi analiz edilmesi; meselenin yalnızca “başıboş köpek” olmadığının bilinmesi gerekiyor. Çünkü “hayvanseverlik” perdesini kaldırdığınızda işin ardında büyük bir rant mücadelesi olduğu açık ve net olarak görülüyor.  

Prof. Dr. Nilüfer Sabuncuoğlu, sorunun ulaştığı boyutları herkesin anlayabileceği şekilde tane tane anlatıyor. Bunu, alanın uzmanı olmanın getirdiği sorumluluk duygusuyla yapıyor. Buna göre son 45 günde yedi vatandaşımız köpek saldırılarında hayatını kaybetti. Bunların ikisi yaşlı kadındı ve vücut bütünlüğü bozulmuş şekilde -yani bir kısmı köpekler tarafından yenmiş halde- toprağa verildi. Yine köpeklerin yol açtığı trafik kazalarında ise beş vatandaşımız hayatını kaybetti.

2023 yılında 437.000 vatandaşımız köpekler tarafından ısırıldı. Isırılan her bir vatandaşımıza dört doz kuduz ve bir doz tetanoz aşısı yapıldı. Son 45 günde ise 54.000 kişi ısırıldı. Şu hâlde günde ortalama 1.200 vatandaşımız ısırılıyor ve bunun en az beş katı vatandaşımız ise ısırık almadan saldırıya uğruyor. Son 45 günde vatandaşlarımıza 216.000 doz aşı yapıldı. Kuduz mihrakı olarak adlandırılan altı aylık karantina uygulanan yerler ise Edirne’den Kars’a kadar uzanıyor.

Sorun ısırılmakla da kalmıyor. Son 45 günde başıboş köpekler cadde ve sokaklara 45.000 ton dışkı bıraktı. Bu dışkıların içinde yer alan mikroplar hava yoluyla çimenlere, diğer hayvanlara ve özellikle çocuklara bulaşarak organların içine yerleşiyor. Bu mikrop yumurtaları 5-10 yıl içerisinde organları iflas ettirecek seviyeye ulaşıyor. Dolayısıyla bir halk sağlığı sorunuyla karşı karşıyayız. Bu sorun köpeklerin kısırlaştırılmasıyla aşılamaz. Çünkü kısırlaştırılan köpekler yeniden sokağa bırakıldıkça benzeri sorunlar devam edecektir. Kaldı ki pek çok Avrupa ülkesinde ve ABD’de kısırlaştırma yerine sahiplendirme veya uyutma yöntemi uygulanıyor.

Araştırmalara göre ABD’de 89,7 milyon köpek bulunmaktadır. Ancak bu köpekler sokaklarda değil bakımevlerinde tutuluyor. Bakımevlerindeki köpekler sahiplendirilememesi hâlinde uyutuluyor. AB ülkelerinden Almanya, Belçika, Danimarka, Hollanda ve İsveç’te sahipsiz köpek sorunu bulunmuyor. Bu ülkelerde sahipsiz köpekler toplanmakta ve bakımevlerine yerleştirilmektedir. Diğer AB ülkelerinde ise şehir merkezlerinde başıboş köpek sorunu yaşanmamaktadır.

Buradaki sorunun kaynağı 5199 sayılı Kanun’dur. Bu Kanun’a bağlı olarak yayınlanan yönetmeliklerdeki tanımların eksikliği ve birbiriyle tezat teşkil etmesi de cabasıdır. AB ülkelerinde “Hayvan Refahı” olarak kavramlaştırılan başlığın Türkçe’ye “Hayvan Hakları” olarak sokulması bu sorunun temelini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra “hayvan bakımevi” kavramı ile “rehabilite edilen hayvanın alındığı yere bırakılması” maddesi yaşanan sıkıntıların diğer sebebidir. Başıboş hayvanlardan sorumlu olan kurumun kanunda ve yönetmelikte net olarak belirtilmemiş olması da sorunun kucaktan kucağa atılarak ortada kalmasına yol açmaktadır. Yeni kanun önerisinin tüm bu sorunları çözerek insan sağlığını tehdit eden köpek terörünü ortadan kaldırması gerekmektedir.

Bilimin ve biyogüvenlik uygulamalarının gösterdiği yol başıboş köpeklerin sıfırlanmasıdır. Bu sorun aynı zamanda bir millî güvenlik sorunu hâline dönüşmektedir. Anayasa’nın 17. maddesi açıktır: “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Devletin öncelikli görevi de vatandaşlarının yaşam haklarını korumaktır. Dolayısıyla bu sorunun su kaldırır tarafı kalmamıştır. Önceki gün Fatih Portakal’ın, dün de İletişim Başkanlığı’nın yayınladığı ve yüz binlerce kişinin katıldığı anketlere baktığımızda halkın %87’si bu sorunun bir an önce çözülmesini beklemektedir. İktidarın, %1’lik azgın azınlık yerine milletin sesine kulak vermesi, bundan sonrasında tek bir çocuğumuzun köpekler tarafından parçalanmaması için acil ve kararlı adımlar atması elzemdir.