Gaye Yıldırım/Muhabir

Dört günlük çalışma haftasına ilişkin tartışmalar ilk kez COVID-19 salgınıyla başlamıştı, şimdilerde ise yeniden alevlendi.

Fikir basit; çalışanlar haftada dört gün çalışacak, aynı maaşı alacak ve aynı faydaları elde edecek, ancak aynı iş yüküyle. Bu nedenle, haftalık çalışma saatlerini azaltan şirketler daha az toplantıyla ve daha fazla bağımsız çalışmayla faaliyet gösterecek.

İş-yaşam dengesinin geleceği olarak görülen dört günlük çalışma haftasının savunucuları, uygulandığında çalışan memnuniyetinin ve dolayısıyla verimliliğin arttığını öne sürüyor. Avrupa genelinde ise sendikalar hükümetlere dört günlük çalışma haftasını uygulamaya çağrıda bulunuyor. Peki hangi ülkeler bu çalışma şeklini benimsiyor?

İLK BENİMSEYEN ÜLKE BELÇİKA

Belçika, Avrupa'da dört günlük hafta yasasını çıkaran ilk ülke oldu. Yeni yasa geçen yıl 21 Kasım'da yürürlüğe girdi ve çalışanlara haftada dört gün mü yoksa beş gün mü çalışacaklarına karar verme olanağı verdi.

Diğer deneme programlarının başarısının ardından Portekiz’de bu adımı attı ve dört günlük hafta kavramıyla ilgilenen, gittikçe büyüyen ülkeler listesine katıldı. Haziran ayının başında duyurulan hükümet destekli pilot çalışmanın bir parçası olarak, 39 özel şirket dört günlük çalışma şeklini benimsedi.

ÇALIŞANLARIN STRES VE TÜKENMİŞLİĞİ AZALDI

Engelsiz Yaşam Vakfı, tekerlekli sandalye bağışladı Engelsiz Yaşam Vakfı, tekerlekli sandalye bağışladı

İngiltere’nin Haziran 2022'de başlattığı ve 6 ay boyunca 3 binden fazla çalışanın haftada 4 gün çalıştığı pilot uygulamanın etkisini değerlendiren bir rapor, özellikle çalışanların esenliği için bunun "kapsamlı faydaları" olduğunu tespit etti. Uygulamaya katılan 61 şirketten 56'sı, en azından şimdilik haftada 4 gün çalışmaya devam edeceklerini bildirdi.

İzlanda, 2015 ile 2019 yılları arasında, herhangi bir ücret kesintisi talebi olmaksızın, haftada 35 ila 36 saatlik (geleneksel 40 saatten kesinti) dünyanın en büyük pilot çalışmasını gerçekleştirdi. Test aşamasına yaklaşık 2 bin 500 kişi katıldı. Araştırmacılar, çalışanların stresinin ve tükenmişliğinin azaldığını ve yaşam-iş dengesinde iyileşme olduğunu buldu.

Yukarıda bahsettiğimiz örneklerin yanı sıra İspanya, Japonya ve Yeni Zelanda gibi pek çok ülke bu çalışma şeklini denemeye başladı. Ülkemizde de bazı şirketler dört gün çalışma sistemine geçti.

Dört gün çalışma modelinin iş dünyasına etkileri ve hangi sektörlerde sürdürülebilir olduğunu İnsan Kaynakları Danışmanı Tuba Karagöz ile konuştuk. Uzun çalışma saatlerinin çalışanlara etkisini ise Uzman Psikolog Berkay Ateş değerlendirdi.

İŞ TATMİNİNİ SAĞLAR

Biraz hızlı değişen teknolojik ve dinamik bir dünyada var olmamız, biraz da pandeminin etkisi ile farklı çalışma modellerinin şirketler tarafından benimsenmeye başlandığını söyleyen Tuba Karagöz, “Esnek ve hibrit uygulamalar hali hazırda devam ederken, şuan dört gün çalışma ülkemizin de gündeminde yer alıyor. İş dünyasına ve verimliliğe etkisi net olarak uygulanmadan bilinmemekle birlikte tahminlere dayalı bir yorumlama yapabiliriz. Fakat, burada sektör ve kurumlardaki uzmanlık alanına bağlı olarak etkide farklılıklar görülebilir. En temel olabilecek yansıması, çalışan motivasyonunu destekleyerek iş tatmini sağlamasıdır” dedi.

Tuba Karagöz sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yine, çalışma saatlerinin ve düzeninin yeniden tasarlanması ile istihdama da değer katma olasılığı olabilir. Özetle, çalışma saatlerinin azalması ile çalışma programının verimliliği düşmemesi için istihdamın devam etmesi ve buna bağlı olarak işsizliğin azalması yönünde katkı sağlayabilir. Son olarak ise; işletme maliyetlerinde bir azalma gözlemlenebilir. Şirket çalışanlarının haftada 3 gün izinli olmaları kendilerine ve ailelerine daha fazla zaman ayırmalarını sağlamakla birlikte, buna bağlı olarak çalıştıkları şirketlere olan bağlılık ve sadakatlerinin de aynı oranda artması beklenmektedir.”

BAZI SEKTÖRLER UYUM SAĞLAYAMAYABİLİR

Bazı sektörlerde dinamik ve aktif olarak mesainin devam etmesi gerektiğinin altını çizen Tuba Karagöz, “Bazen bu süreç şirketlerin, yedi gün boyunca hizmet vermesine kadar gider. Ki, bu da daha çok hizmet sektörü altında yer alan birçok farklı alanda gözlemlenebilmektedir. Bankacılık, sağlık, perakende, taşımacılık, eğlence, gıda, turizm, dağıtım gibi hizmet vericilerin toplam 4 iş günü hizmet vermesi demek, müşterinin beklenti ve ihtiyaçlarını karşılama noktasında sıkıntıları beraberinde getirebilir. Fakat, 4 gün dönüşümlü istihdamla desteklenir ise sorusuz bir şekilde ilerlenebilir” açıklamalarında bulundu.

UZUN SAATLER ÇALIŞMAK RUHSAL BOZULMALARIN SEBEBİ

‘Uzun çalışma saati ve günü insan psikolojisini nasıl etkiler?’ sorusunu yönelttiğimiz Berkay Ateş, çalışma saatleri ve günleri arttıkça insanlarda stres, anksiyete, tükenmişlik ve zamanla depresyona kadar varabilecek uzun dönem etkiler olabileceğinin altını çiziyor.

“Biz, doğanın içinden geldik. Uzun süre atalarımız doğada hareket halinde yaşadığı için masa başında, yetiştirilmesi beklenen onca işin altında saatler boyu oturmak, kapalı alanda kalmak, gün ışığından yeterince faydalanamamak, yemek yiyecek vakit bile bulamayıp düzensiz ve dengesiz beslenmek sistemimizin doğasına aykırı. Bir şekilde uyum sağlamışız ancak buna uyum sağlayabiliyor olmak daha uzun süreler çalışıyor olmamızın getirdiği mental ve ruhsal bozulmaların önüne ne yazık ki geçmiyor.”

YAŞAM KALİTEMİZ DÜŞÜYOR

Bunlarla beraber, işte geçirdiğimiz zamanın artmasının dışarıda geçirdiğimiz zamanın azalması anlamına geldiğini vurgulayan Berkay Ateş, “Gün boyu gerçek kimliğimizin önüne işyerindeki pozisyonumuz geçiyor. Kendimizi artık bununla tanımlıyoruz. Dışarıdaki hayatta ne istediğimizi, nelerle zaman geçirmekten keyif aldığımızı, bizi nelerin mutlu ettiğini yeterince düşünemiyorken bunları hayata geçirebilmek de mümkün olmuyor. Kendimizden ödün vermek durumunda kalıyoruz. Bu da zamanla yaşam kalitemizi düşürüyor” dedi.

ORTALAMA 6 SAAT VERİMLİ ÇALIŞILABİLİR

Peki bir insan ne kadar süre odaklanarak ve verimli bir şekilde çalışabilir?

Bu soruya genelleme yapabilmenin kolay olmadığını belirten Berkay Ateş, “Çünkü herkesin dikkat, odak ve konsantrasyon süresi ve becerileri birbirinden farklı olabilir. İnsan beyni gün içinde aldığımız enerjinin yaklaşık yüzde 25’ini yakıyor. Beynimiz bir bilgisayar gibi çalışıyor ve kapasitesi maalesef sonsuz değil. Yoğun çalışma prensibi hızlı yorulup tükenmesine sebep olabiliyor. Maksimum kapasiteyle bir göreve odaklanmak ortalama yarım saat sürebilir. Bu süre dikkat eksikliği olan insanlarda çok daha kısa sürelere inebilir. Tüm şartlar doğru sağlanabilirse ortalama 6-7 saat verimli ve konsantre çalışmayı sürdürebilmek mümkün olabilir” dedi.

Ateş sözlerini şöyle sürdürdü:

“Günde 10-12 saatlik mesai ve haftanın 5-6 günü çalışmak nicelik olarak daha fazla çalışmak gibi görünse de nitelik olarak yeterince verim sağlamıyor. Bu nedenle Avrupa’nın birçok ülkesi bilimsel verilerin ışığında daha uygun çalışma saatlerine geçiş yapıyor.”