Kurulduğu günden bu yana adı darbecilikle birlikte anıldı. Halkın düşünce ve inancını, kılık-kıyafetini “dipçik zoruyla değiştirmek” adeta partinin şiarı oldu. Özgürlüklerin önündeki engel denilince milletin aklına daima CHP geldi. Bu bizim yaklaşık bir asırlık imtihanımız. Hangi partiye, hangi ideolojiye mensup olursanız olun, Cumhuriyetin kuruluşundaki bu “halka tepeden bakan” anlayış hakkındaki kanaat benzerdir. Hatta CHP’liler dahi bu gerçeği inkâr etmez, tevil ederler.

Fakat, AK Parti iktidarının getirdiği düşünce özgürlüğü ikliminde yetişmiş, inancı ya da kıyafeti yüzünden devlet kapısında ayrımcılığa maruz kalmamış gençlerin CHP’nin bu geçmişini tam olarak idrak edebilmeleri mümkün değildi. Oysaki partinin politbürosu tüm topluma bu geçmişi unutturmamaya kararlı görünüyor.

ÖRGÜTLÜ AYRIMCILIK

Örgütün aldığı son karar, parti bültenine dönüşmüş, hatta Muharrem İnce örneğinde olduğu gibi parti içi tasfiyelerde operasyon merkezi gibi hareket eden bir gazeteyi CHP’li belediyelerin “Ekmek Büfeleri”nde ve işçiler vasıtasıyla “ücretsiz” dağıttırmak oldu.

Her fırsatta Türkiye’de basının baskı altında olduğunu söyleyip, Batı’ya şikâyet eden; terör faaliyetleri yüzünden cezaevlerinde olan kişileri örnek gösterip, gazetecilerin tutsak olduğunu iddia eden CHP’nin bu hareketi “ayrımcılık tarihlerinde” bir zirve değildi şüphesiz. Fakat, onarılmaz bir kara leke olarak sicillerine işlendi.

Madem belediyelerin halka “gazeteleri” ulaştırmak gibi bir vazifeleri var; bundan neden “partinin pravdası”ndan başka gazeteler istifade ettirilmez?

Benimki de soru mu? Sırf İBB’nin başındaki zatı zor duruma düşürmek için 47 AK Partilinin “örgütlü kötülük”te birleşip otobüse doluştuğu yalanını atan bir yönetimden ayrımcılık yapmamasını bekliyorum.

Kendi cumhurbaşkanı adayları İnce’ye, partinin “tepe”sinden tırnağına, hem de bu “Sözcü”leri vasıtasıyla “örgütlü iftira operasyonu” çeken bir zihniyet için ayrımcılık hafif bir cürüm.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ MÜ?

Şimdilik sadece devletin imkânlarını “yandaşlarına” peşkeş çekmekle yetindiler. Gürsel Tekin‘in 2015 seçimlerinden hemen önce yaptığı açıklamayı unutmayalım. İktidarlarının ilk gününde karşılarında olan tüm gazeteleri kapatmakla yetinmeyeceklerini; bu gazetelere reklam veren işadamlarının da mallarına el koyacaklarını vaat ediyordu.

Halk ekmek büfesine yığdıkları ideolojik cürüfat iktidara gelseydi, ne olurdu? 14 Aralık 1940 tarihinde gazetelere gönderilen emir bunun ipuçlarını veriyor:

“Reisicumhur İsmet İnönü, Ankara civarında küçük bir seyahat yapmak üzere hareket etmiştir. Gazeteler bundan başka hiçbir şey yazmayacaklardır.”

27 yıllık iktidarlarında 108 gazeteyi kapatıp; bulmacalarda neler sorulabileceğini bile belirleyen bir parti için basın özgürlüğü mü? O da ne?