Leyla Göktürk / Röportaj - Terör örgütlerini himaye eden İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılma isteğine karşılık Türkiye’nin tavrının veto yönünde net olduğunu belirten Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, Türkiye’nin “sözlü değil yazılı taahhütler alması” gerektiğini vurguladı. Gözügüzelli “Terör örgütlerini meşrulaştırmaya çalışan ülkelere karşı gereken tavrı ortaya koyması son derece yerinde bir tavırdır.” ifadelerini kullandı.

Finlandiya ve İsveç, uzun yıllardır benimsedikleri askeri tarafsızlığını terk ederek NATO’ya üyelik başvurusu yaptı. NATO adımından duyduğu rahatsızlığı dile getiren ilk ülke ise Türkiye oldu. Ankara, söz konusu iki ülkenin üyeliğine terör örgütü PKK gibi terör örgütlerinin himaye ve desteklenmesi nedeniyle karşı çıkıyor. Doç. Dr. Emete Gözügüzelli konuya ilişkin Diriliş Postası’nın sorularını yanıtladı.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımı neden bu kadar önemli? 70 yıl sonra neden iki ülkede NATO’ya katılım için harekete geçti? Rusya bu duruma ne diyor?

Ukrayna krizinden sonra artan riskler ve değişen jeopolitik denge neticesinde böyle bir talep içerisinde bulunduklarını, özellikle kamuoyu genelinde bu arzunun yükseldiğini görmekteyiz. 70 yıl sonra neden iki ülke NATO’ya katılım için harekete geçti!.. Esasen Ukrayna krizi bunda tetikleyici en önemli güç olmuştur. Çünkü önceleri yapılan iç kamuoyu yoklamalarında NATO’ya üyelik konusunda isteksizlik sergileyen halkın Ukrayna krizinden sonraki süreçte tamamıyla Rusya’ya karşı bir güvence altında olma ihtiyacı hissettiklerinden ötürü böyle bir üyeliği arzu etmektedirler. Finlandiya ve İsveç, NATO üyeliği ile birlikte bir kere Karadeniz’de, Avrasya ve Atlantik’te bir fay hattı görevinde yeni bir jeopolitik ortamın oluşacağı kanaatindeyim. Çünkü bu üyeliklerle gelişecek çatışmaların artmasına sebep olabilecek bir sürece bizi sokacak. Zira bu alanlarda özellikle Rusya’nın büyük çekince duyduğu bir takım varoluşsal tehdit olarak ortaya koyduğu ve söylemlerinde nükleer tehdit konusunu gündeme getirerek rahatsızlığını ön plana çıkarmaya çalıştığı bir süreçten bahsediyoruz. Bu nedenle buradaki çerçevede Ukrayna’nın NATO’ya alınmadan İsveç, Finlandiya’nın alınması ve bu yönde yeni tartışmaların başlatılması, bu kaosun ve çatışma ortamının daha uzun soluklu sonuçları olacağını bize gösterir.

TÜRKİYE TEPKİSİZ KALAMAZ

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Berlin’de hangi somut talepleri masaya getirdi?

Türkiye’nin gündeme getirmesi muhtemel konularda hangi maddelerde ilerleme sağlanabilir? Türkiye ile uzlaşı sağlanabilir mi? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Berlin’de hangi somut talepleri masaya getirdiği aslında aşikâr. Sayın Erdoğan’ın da ortaya koyduğu ifadelerle bu ilgili iki devletin PKK/ YPG terör örgütlerini barındırması, kendi içerisinde ağırlaması destek olması ve siyasi olarak da bu yönden destekleyici hamlelerde bulunmasından ötürü pekâlâ ki bu üyeliğe karşı bir veto hakkını gündeme getireceğini dile getirmiştir. Sayın Çavuşoğlu, masada taleplerini ortaya koymuştur. “Bu talepler nedir?” diye baktığımızda tabii ki öncelikle bu ilgili ülkelerin dış politika çıktıları ve iç politikada yürüttükleri faaliyetlerde bu terör örgütü mensuplarına yönelik destek de öncelikle vazgeçmeleri gerekmektedir. Türkiye’nin tavrı nettir tartışmaya mahal vermeyecek kadar nettir. Türkiye açısından hassas bir konudur ve bu hassas konuda Türkiye’nin tepkisiz kalması söz konusu olamaz.

“TAAHHÜTLER SÖZDE KALMAMALI”

İsveç, enstitüleri, dış politika çıktıları ve o bölge için de orada yaşayan halk içerisinde Türkiye’yi bölmek, sözde Kürt devleti oluşturma gayreti taşıyanları besleyen bir ülkedir. Türkiye ne istediğini en baştan ortaya koyuyor. Türkiye bu ilgili ülkelerin bugüne kadar hiçbir faaliyetini, dış politikasına, iç işlerine müdahale eden bir ülke de olmamıştır bundan sonra da olmaz. Fakat Türkiye’nin kendi güvenliğini tehlikeye atmak için terör örgütlerine destek veren ülkelere karşı da gereken tavrı ortaya koyması son derece yerinde bir tavırdır ve milli bir reflekstir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti burada beklediği somut ifadeler sadece sözde değil belki de yazılı taahhütler alınması bu destek sonucunda herhangi bir güvensizlik ortamı oluşması halinde bir sorumluluğun, uluslararası sorumluluğun doğması gerektiğinin belki de talep edilmesi gerekmektedir.

“MİLLİ GÜVENLİK MESELESİ”

Finlandiya ve İsveç’in NATO adımından duyduğu rahatsızlığı dile getiren ilk ülke Türkiye oldu. Türkiye’nin bu kararı veya yaklaşımının nedeni nedir? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın itirazındaki ısrarı NATO’da yeni bir krize yol açabilir mi?

Sayın Erdoğan’ın bu konudaki ısrarı yerindedir. Türkiye’nin kaderini ilgilendiren bir ısrardır. Sayın Erdoğan’ın ortaya koyduğu veto, NATO’da zaten başlı başına bu beyanı verirken de bir tartışma ortamı gerçekleşmesini sağlamıştır. Bu da Türkiye’nin uluslararası sistemdeki esasen gücünün ve etkinliğinin de varlığını bize göstermektedir. Kriz olarak bunu ifade etme- mek gerekir. Ortak ruh içerisinde taraflar- dan biri terör ör- gütünün kapısını açacak şekilde destekleyecek şekilde sıvazlarsa, o zaman o ruh ortadan kalkar ve güvenlik ikilemi, güvenlik riskleri ve krizler o zaman işlemeye başlar. Ki biz bunu zaman zaman bazı konularda Yunanistan ile yapmış olduğumuz bazı meselelerde yaşıyoruz. Gerek deniz yetki alanlarında gerek hava sahasındaki sorunlarımız dahil olmak üzere veyahut Yunanistan’ın diğer terör konusundaki geçmişte Lavrion kampıyla birlikte ortaya koyduğu bazı faaliyetler dahil olmak üzere şimdi aynı tecrübe. Bu olanlar bir bütünsellik içerisinde Türkiye açısından bölge hassasiyetle dikkatle izlendiği için hangi ülkenin hangi noktada, hangi refleksi ortaya koyduğu çok iyi bilinmektedir.

İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde ve YPG'li terörist İlham Ahmed

ÜYELİK BÜTÜN BÖLGEYİ ETKİLEYECEK

Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olmasıyla Avrupa’daki jeopolitik dengeleri nasıl etkiler?

Tabii ki şu an için üyeliğin Türkiye’nin vetosu kalkmadan ifade edilmesi çok mümkün olmasa da bu üyelikte NATO kazançlı çıkar. Rusya, 1300 kilometrelik sınırlarının NATO sınırı haline gelmesinden ötürü bu alanlarda ciddi bir hem ekonomik efor hem askeri efor sağlayarak kendisinin tehdit algısı içerisine koyduğu NATO’ya karşı savunma oluşturması gerekir. NATO, Baltık Denizi’nde etkinliğini arttırır. Özellikle de bu bölgede etkinliğini arttırmasıyla birlikte Rusya için büyük bir tehdit haline gelir. Bu üyelik sonucunda ortaya çıkacak jeopolitik denge esasen önemlidir. Bu üyeliğe karşı diğer ülkelerin Rusya’nın, Çin’in, reflekslerinin nasıl gelişeceği önemlidir. Çin de diyorum çünkü Çin açısından Rusya’yla bu süreçte yakınlaşmak esasen Avrasya’daki jeopolitik kavgadan ötürüdür bu jeopolitik kavga içerisindeki Çin, kendisi de bir köşe taşı olarak o bölgedeki etkinliğini Batı karşısında risk altına sokmak istemez. Bu nedenle burada belli konularda ortak çıkarlar, belli konularda zıt çıkarlar söz konusu olsa da Avrupa’daki jeopolitik dengeler açısından değil bütün bölgede etkilenecek.

“YENİ OPERASYONEL RİSK VAR”

Ukrayna’yı NATO’ya henüz almadılar ancak İsveç ve Finlandiya söz konusu olunca gündem bu iki ülkeye yoğunlaştı ve yeşil ışık yaktı. Ukrayna için böyle bir şey söz konusu olmadı. Nedeni ne olabilir?

Şu an görünen yeşil ışık olmuş olsa bile bu üyeliğin hemen olması Türkiye’nin rahatsız olduğu meseleleri giderilmeden gerçekleşmesi söz konusu değil. Bu da kısa vadede olabilecek bir mesele değil. Esasen Türkiye’nin vetosu bu manada, bu sarmal içerisinde artacak şekilde krizin artmasına yönelik ilerleyecek çatışma riskini de bir anlamda duraklatan bir veto olarak değerlendirmek lazım. Çünkü Ukrayna, NATO’ya üye olmak istediği için Rusya tarafından işgal edildi. Finlandiya ve İsveç’in üyeliğinin söz konusu olduğunda Rusya’nın bu ülkelere yönelik herhangi bir operasyonel hareketi söz konusu olabilir mi? Böyle bir ortamlarda her zaman için risk yüksektir diye yanıtlamak gerekir. Bu riskin olduğu yerde bölge, kaosa, dünya bataklığa gömülür ve kademe kademe adım adım 3. Dünya Savaşı’na doğru ilerlenir.

Editör: TE Bilisim